Yunanistan Dışişleri Bakanı George Gerapetritis’in Türkiye-Yunanistan İlişkilerine Dair Açıklamaları
Yunanistan Dışişleri Bakanı George Gerapetritis, Türkiye ve Yunanistan arasındaki ilişkilerin geleceği hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu. Gerapetritis, iki ülke arasındaki temel hedefin, “karşılıklı saygı ve güvene dayalı bir ilişki kurmak” olduğunu vurguladı. Ancak, “Var olan farklılıkların son derece kritik ve karmaşık olduğu ve çoğu zaman ilişkileri zorladığı göz önüne alındığında bunu gerçekleştirmek kolay değildir” dedi.
Ayrıca, “Her iki ülkede de yeni göreve gelen hükümetler olduğu için işbirliği konusunda bu tarihi fırsatı değerlendirmenin çok önemli” olduğunu kaydeden Gerapetritis, “Erdoğan ve Miçotakis’in de samimi bir yaklaşım sergileme konusunda istekli olmaları gerektiğini” ifade etti. Bakan, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile “düzenli iletişim” halinde olduklarını belirtti.
Dönüm Noktaları ve Gelecek Planları
Gerapetritis, “Şu anda önümüzde iki önemli dönüm noktası var” diyerek, “Eylül ortasında liderlerin de katılacağı heyetler arası bir toplantının yapılacağı BM Genel Kurulu ve yılsonuna doğru genişletilmiş bir yapıya sahip Yunanistan-Türkiye Yüksek Konseyi’nin kurulması” gibi iki kritik gelişmeyi işaret etti.
Eylül ayında ABD’nin New York şehrinde gerçekleştirilecek BM Genel Kurulu öncesinde Hakan Fidan ile bir görüşme yapmayı planladığını dile getiren Gerapetritis, “İki dışişleri bakanı olarak bu yakınlaşmanın düzenlenmesinde genel bir sorumluluğa sahibiz ve bu nedenle bu konunun nasıl ilerlediğine dair hesap verebilirlik yükümlülüğümüz bulunmaktadır” şeklinde konuştu.
Samimi İlişkilerin Önemi
Gerapetritis, “Şu anda geliştirilen samimi ilişki, merkezi hükümetlerin sorumluluklarıyla doğrudan ilgili olmayan bazı sorunları çözmemize olanak sağlamaktadır” ifadesinde bulundu. Bu durumun, “sözlü ya da diğer türden gerginliklere gerek kalmadan durumu yatıştırdığını” belirtti.
MEB (Münhasır Ekonomik Bölge) ve kıta sahanlığı konularına da değinen Gerapetritis, “Yunanistan ve Türkiye arasında tek bir fark var, o da deniz bölgelerinin, özellikle de MEB ve kıta sahanlığının sınırlandırılmasıdır” dedi. Bunun gerçekleşebilmesi için, “Türkiye’nin deniz hukukuna ilişkin uluslararası anlaşmayı ve dolayısıyla Lahey Mahkemesinin yargı yetkisini imzalamadığı göz önüne alındığında, anlaşmazlığın kapsamını belirleyecek bir uzlaşmaya varılması gerekecektir” şeklinde konuştu.