Yasemin Yalçın’la İlk Röportaj
Yasemin Yalçın’la olan bu ilk röportajımız, onunla ilgili pek çok şeyi öğrenmek için büyük bir fırsat. Genelde işlerinin dışında nadiren söyleşi veren Yalçın, ansiklopedik bilgisiyle dinleyicilerini her zaman etkileyen bir isim. Ekranda gördüğümüz kadar sempatik olan Yasemin, yıllar geçtikçe adeta zamanın etkisinden uzak kalmış gibi görünüyor. Şahane bir cilde sahip, bu sırrının genetik olduğunu belirtiyor. Şu günlerde yeni bir oyun üzerinde çalışıyor ve sosyal sorumluluk projelerine de büyük bir duyarlılıkla yaklaşmakta; özellikle SMA’lı bebekler için yürütülen çalışmalara katkı sağlıyor. İşte Yasemin Yalçın’la gerçekleştirdiğimiz keyifli sohbetin detayları…
Geçmişe Dönüş
90’ların başında ‘Bir Başka Gece’, ardından ‘Haşlama Taşlama’, ‘Yasemince’ gibi programlarla komedi ve mizaha damga vurdunuz. Ancak 2010 sonrası ekranlarda sizi pek göremedik. Ne oldu, sizi kırdılar mı?
Ben kimseyi kırmadım ama belki de ben kırıldım, bu kırılganlıkları çok da kafama takmıyorum açıkçası. Uzun bir zaman oldu.
Reytingler miydi sizi üzen?
Mesela ‘Mihrap Yerinde’ adında bir projede yer aldım. Ona gerçekten çok inanıyordum fakat bu süreçten sonra bir dönem küstüm. Tiyatroyu çok seven biriyim, onu hiçbir şeye değişmem. Geçtiğimiz yıllarda ekran için teklifler aldım ama ben devamlılığı olan projeleri seçmeye özen gösteriyorum. Okuduğum senaryoların çoğu bana devam etmeyecekmiş gibi geliyor ve gerçekten de öyle oluyor. Tiyatro, beni hiç yanıltmadı. Şu anda ‘Kadınlık Bizde Kalsın-Sevme Beni’ isimli oyuna başladık, daha reklamını bile yapmadan dolu bir salonumuz var, çok şükür.
Yasemince’nin Etkisi
‘Yasemince’ler ve diğer skeçler 20 yıl boyunca devam etti. Bu kadar tutunca, sizden uzun yıllar hep aynı şeyleri mi istemişlerdi?
Aslında başka projelerimiz de vardı fakat ‘Yasemince’ o kadar yukarıda gitti ki, başka bir şeye ihtiyaç kalmadı denildi. Hatta çok ilginç bir dönem yaşandı; yeni bölümü yayınlanıyorsa, aynı gün eski bölümler başka bir kanalda gösteriliyordu. Her yerde ‘Yasemince’ vardı. Ben bile bu durumdan sıkıldım. Ara verdik, bu sefer eski bölümleri yayınlamaya başladılar. Bu nedenle bir nadasa girmemiz gerekti. Bilerek ve isteyerek bunu yaptık çünkü televizyon dünyası da artık enteresan bir hale geldi.
Televizyon Dünyası
Hangi açıdan enteresan?
Bir dönem okul dizileri çok popülerdi, şimdi ise kanallarda benzer konularla aynı şeyleri yapma modası yaşanıyor. Farklı oyuncularla aynı temalar… Artık yapımcılar, yurt dışına dizi sattıkları için dramalar daha fazla rağbet görüyor. Bizde çekilen iki saatlik bir diziyi, yurt dışında üç bölüm olarak satıyorlar. Bu yüzden televizyonda komedi dizilerine uzun bir süre daha şans verilmeyecek gibi görünüyor.
Hayat ve Dertler
Röportajlarınıza çok sık rastlamıyoruz. Hayatta neler sizi dertlendiriyor, neleri kafanıza takıyorsunuz?
Ben oldukça hassas bir insanım, her şeyi çok ağır başla düşünmeyi tercih ediyorum. Kimseyi kırmam, kırılmayı da istemiyorum. Duygusal bir yapım var ama bu durumdan dolayı kendimi hiç nahif hissetmiyorum. Duygularım benim kimliğimin bir parçası haline geldi.
Kırılma Noktaları
Dönüp baktığınızda hayatınızda önemli kırılma noktaları nelerdi?
Anneciğimi kaybetmek benim için büyük bir travmaydı. İki yıl önce ablamı ve 20 yaşımdayken babamı kaybettim. Onları düşünmediğim bir günüm bile yok. Biz çok mutlu ve birbirini seven bir aileydik. Hayatta her şeyin telafisi vardır ama kaybettiklerimizin telafisi olmuyor.
Öğrencilik Yılları
Yıldız Kenter’in öğrencisi olan Yasemin’i bugün görseniz ona ne derdiniz?
“Aferin, çok iyi bir kızdın, kendine sahip oldun. Hem hırslı hem adildin hem de çok dürüsttün, helal olsun” derim. O yıllarda çok mücadeleciydim. Dramatik olsun diye söylemiyorum ama gerçekten zor bir eğitim sürecinden geçtik. Fakir değildik ama ben ailesinden para istemeyi hiç düşünmedim. Hep kendi mücadelemi verdim, dublaja gider, dublajdan kazandıklarımı yol parası olarak kullanırdım.
Babanızın mesleği neydi?
Babam fotoğrafçıydı, amcamla İstanbul’un ilk fotoğrafçılarındandılar, ayrıca ölünceye kadar Nuruosmaniye’de muhtarlık yaptı.
Sosyal Medya ve Üzüntüler
Sizinle ilgili bir dönem öldüğünüze dair sosyal medyada ve internet sitelerinde sık sık haberler çıkıyordu…
Hatta çocuklarımı arayıp “Başınız sağ olsun, anneniz ölmüş” diyenler oluyordu. Herhalde gündem yaratmak için yapıyorlar.
Üzülüyor musunuz böyle haberlere?
Elbette üzülüyorum, basın böyle olmamalı. Ben gazeteci olmak istemiştim. Okul dergilerine yazıyordum, gazetecilik benim için aktif bir iş gibi görünüyordu.
Oyunculuk Serüveni
Oyunculuk nereden çıktı?
Bir anda bir lamba yandı ve tiyatrocu olmak istedim. Ancak sesim de çok güzeldi. İkisi arasında bir seçim yapmak zorundaydım. Kalbim tiyatroyu seçti. Aslında gençlikte çok sessiz ve mahcup biriydim.
Ama sahnede bambaşka bir kadın oldunuz…
Sahne başka bir boyut. Yıldız Kenter öğretmenimizdi, onun gözünde “Oyuncu gör hocam” diye oynardım. Ama sahneden indikten sonra yine mahcup ve sessiz biri olurdum.
Magazinin Etkisi
Magazinden uzak bir yaşam sürdürdünüz. Ancak bir dönem mayolu fotoğraflarınız çekilmiş ve bu sizi çok üzmüş sanırım…
Her türlü yakaladılar, şimdi büyüdüm ve bunları konuşabiliyorum.
O dönemde ne yaşandı?
90’lı yıllardayız, film şirketimizi kurmuşuz, çok iş yapıyor, gece gündüz çalışıyoruz. Denize girerken mayo giyiyorum ama her zaman birazcık da mutaassıptım, öyle bir ailede büyüdüm. O yıllarda mankenler poz veriyordu, bana ihtiyaç yoktu. Ama kaç kere çekildim. Hamileyken bile. Bu durum hoş değildi.
Başka neler oldu?
Röportajlarda lafların öyle bir cımbızlanması oluyor ki… Tiyatromu anlatmaya başlıyorum, bakıyorum konu başka yere kayıyor. İnşallah sen yapmazsın. Bu kadar yıllık emeğimizi ziyan etmeyin, sonra bize bir şey olduğunda üzülürsünüz.
Sanat ve Değişim
İlk kez 1992’de oynadığınız, Yılmaz Erdoğan imzalı ‘Kadınlık Bizde Kalsın-Sevme Beni’ oyununu yeniden sahnelemeye başladınız. Nasıl karar verdiniz?
İhtiyaç o kadar açık ki; bakın kadınlarımızın haline. Gün geçmiyor ki iki-üç kadın ölmesin, bu benim başlıca sebebim. Zamanında bu oyunu yaptığımızda ses getirmişti, çorbada tuzumuz vardı. Şimdi yine bir şeyler söylemek gerekiyor. Aslında birkaç senedir aklımdaydı. Geçen sene Yılmaz Erdoğan’dan rica ettim, biliyorsunuz, ‘İnci Taneleri’ni yazıyordu. “Yasemin bu sene beni biraz rahat bırak” dedi. Bu sene tekrar konuştuk, değişmesi gereken yerler vardı; mesela o dönemde cep telefonu bile yoktu, sağ olsun, değişiklikleri yaptı. Kızım Eylül de koreografilerini hazırladı. Gerçekten, kadınlara yönelik büyük bir şiddet, büyük bir hırs var. Buradan sizin nezdinizde söyleyeyim; bu oyuna kocalarınızı, eşlerinizi, erkek çocuklarınızı getirin. Erkeklerin mutlaka izlemesi gerek.
Bir dönem İtilmiş ve Kakılmış karakterleriyle ekranda kadına şiddeti gösteren ilk işlerden birine imza attınız. Bazı kişiler bunu pozitif algıladı, kimileri “Şiddete özendiriyor” dedi. Siz ne düşünüyorsunuz?
Böyle algılar her işte olabilir. Ama anlatmak istediğimiz şey kadına şiddetti. Hiç konuşulmadığı ve tartışılmadığı için yanlış anlaşıldı, ama sonuçta yerini buldu.
Sizce bir tiyatro oyunu, film bir şeyleri değiştirir mi?
Sanat her şeyi değiştirir.
Oyun için ‘Sevme Beni’ adlı yeni bir şarkı yazılmış…
Evet, sözleri Yılmaz Erdoğan’a, bestesi Çiğdem Erken’e ait, ben de bu şarkıyı söyledim. Bu oyunda aynı zamanda Yasemin Yalçın Tiyatrosu olarak ilk kez Vigor Sanat’la işbirliği yaptık. Onları tanıdığım için çok memnun oldum.
Kimlik ve Mizah
Size komedyen diyebilir miyim?
Hep oyuncu denmesini tercih etmişimdir. Çünkü komediyi ben seçmedim, tesadüfen başladı ve o kadar iyi gitti ki, beni başka şekilde görmek istemediler. Yoksa konservatuarda Batı eğitimi aldım, Yıldız Kenter’in öğrencilerindenim. Okulda hep dram oynadım, o yanımı da seviyorum.
Sizce 20 senede mizah nasıl değişti?
Mizah aslında değişmedi. Toplumun yaşama biçimi, sosyal ve ekonomik durumu değiştikçe o da kendi modasını yaşıyor. Mesela hepimizin hüzünleri aynı; biri ölür, aynı şeylere üzülürüz. Ama güldüklerimiz farklıdır. Bir şey yaparsınız, biri yerlere yatar, diğeri gülmez. Ortalamayı tutturmak zordur. Mesela ben çok amiyane esprileri sevmem ama bu yıl oynadığımız oyunda ilk kez küfrettim. Çünkü günümüzde küfür çok yaygın. Bunun eleştirisini yapmak için bir kez damardan küfrediyorum.
Mizah dünyasında kadın olmanın zorlukları yıllardır konuşulur. Siz Türkiye’de bu konuda en önemli kadın oyunculardan birisiniz. Ne düşünüyorsunuz?
Yıllar önce ne münasebet diyerek bunu kabul etmiyordum. Ama tecrübelerimden anladım ki erkekler bu konuda daha şanslı. Mesela İlyas’la (İlbey) bizim İtilmiş ve Kakılmış karakterlerimiz vardı. Ben canımı dişime takarak oynardım; o gelirdi iki espri yapardı, hayda, gülünürdü. Belki de erkek mizaha genetik olarak daha yatkın. Şuayip karakterini oynadım, orada da mizahın erkek için daha kolay olduğunu gördüm.
‘Kadınlık Bizde Kalsın-Sevme Beni’ oyunu 13 Ocak’ta Bursa Tayyare Kültür Merkezi’nde, 15 Ocak’ta İstanbul Leyla Gencer Opera Sanat Merkezi’nde, 22 Ocak’ta Çorlu Ünal Baysan Kültür Merkezi’nde, 24 Ocak’ta Denizli Nihat Zeybek Kültür Merkezi’nde, 25 Ocak’ta İzmir Bostanlı Suat Taşer Tiyatrosu’nda sahnelenecek.
Aile ve Sanat
İlyas (İlbey) Bey’le kaç yıldır evlisiniz?
Beşik kertmesi olmadığımız kaldı. 1986’da tanıştık, 1991’de evlendik. Okuldayken arkadaş olduk. “Bugün Yıldız Hoca’ya hangi oyunu hazırladın” diye sohbet ederdik. Bir gün “Sarah Bernhardt’ın hayatını sahneleyeceğim ama partnerim yok” dedi. Sonra rolü bana vermek istedi. Mahcup bir çocuktu. Oyuna çalışırken bir birliktelik doğdu.
Kızınız Eylül sizinle tiyatroda, Eda da oyunculukla ilgileniyor mu?
Geçen sene sinema ve televizyon bölümünden mezun oldu ama şu an moda tasarımı okumaya başladı. Ne yapacağına kendi karar verecek.
Sohbetler hep sanat odaklı mı?
Oyunumuz taze olduğundan şu ara bunu konuşuyoruz ama her konuda sohbet edebiliriz. Sıcak bir aileyiz. Anne-baba evim de Yeşilçam filmi gibiydi. Her gün tef, darbuka çalar, oynanırdık; komşularla göbek atardık.