Stratejik Baskılar ve Türkiye’nin Savunma Sanayii
Son yıllarda Türkiye, uluslararası alanda çeşitli baskılara maruz kalıyor. Bu baskıların temelinde yalnızca askeri gerekçeler mi yatıyor, yoksa siyasi ve ekonomik nedenler de etkili mi? Örneğin, CAATSA gibi yaptırımların yanı sıra, Türkiye’nin Suriye’de bir terör devletine izin vermemesi, Doğu Akdeniz’deki çıkarlarını koruma kararlılığı ve Libya ile Azerbaycan’daki etkin müdahale gibi faktörlerin bu baskılara zemin hazırladığı düşünülüyor. Ancak uzmanlar, bu baskıların ardında yatan ekonomik boyutun da göz ardı edilmemesi gerektiği görüşündeler.
Bağımlılık Sorunu: Stratejik Tehdit
TRT Haber’den Sertaç Aksan’ın aktardığına göre, Savunma Sanayii Araştırmacısı Anıl Şahin, Türkiye’nin uzun yıllardır ABD, Almanya ve çeşitli Avrupa ülkelerine bağımlı olduğunu vurguluyor. Bu bağımlılık, Türk Deniz Kuvvetleri için ciddi bir stratejik tehdit oluşturuyor. Şahin, yabancı bir ülkeden temin edilen platformların kullanım süresinin 30 yıl ve üzeri olabileceğini belirtiyor, bu da Türkiye’nin bu ülkelerle ilişkilerini sürekli olarak iyi tutma zorunluluğu doğuruyor.
Yerli Üretimle Bağımlılığı Kırmak
Anıl Şahin, yerli sistemlerle Türk Donanması’nın teçhiz edilmesinin hayati bir önem taşıdığını ifade ediyor. MİLGEM ve MİLDEN projeleri, bu bağımlılığın kırılması için büyük bir adım olarak öne çıkıyor. Şahin, yerli olarak üretilen her platform ve mühimmatın, ABD ve Avrupa’ya olan bağımlılığı azaltma anlamına geldiğini vurguluyor.
Yerli Silah Sistemleri: Hazır ve Gelişiyor
Son dönemde hem karada hem havada hem de denizde yerli üretim çalışmaları hızla devam ediyor. Deniz Kuvvetleri örneğinden yola çıkarak, yerli deniz platformları ile birlikte bu platformlarda kullanılan silah sistemlerinin geliştirilmesi için çeşitli projelerin gerçekleştirildiği belirtiliyor. Örneğin, gemisavar füzeler, torpidolar ve hava savunma sistemleri, Türk Donanması tarafından aktif olarak kullanılmakta.
İhracat ve Küresel Pazar
Türkiye, yerli ve milli savunma sanayii ürünlerini Pakistan, Türkmenistan, Ukrayna ve Tunus gibi ülkelere ihraç etmeye başladı. Anıl Şahin, bu adımların Türkiye’nin savunma sanayisinde bir kırılma noktası olduğunu belirtiyor. Türkiye, NATO’nun en büyük ikinci ordusu olması nedeniyle batılı askeri sistem üreticileri için önemli bir pazar haline geldi. Yerli üretimle birlikte Türkiye, bu pazarda daha az bağımlı hale gelmeyi hedefliyor.
Türkiye’nin Yeni Nesil Yerli Silahları
Gelişen teknoloji, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yerli teknoloji ürünü silahlarında da kendini gösteriyor. İşte bunlardan bazıları:
- Hisar Füzeleri: Hava tehditlerine karşı koruma sağlamak amacıyla tasarlanmış, 10 km ve 16 km menzil aralıklarına sahip hava savunma füzeleri.
- TCG Anadolu: Türkiye’nin en büyük savaş gemisi olacak olan Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi’nin inşası devam ediyor.
- AK40-GL Bomba Atarı: Türk güvenlik güçlerinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere üretilen bomba atarı, ilk partisi Kara Kuvvetleri’ne teslim edildi.
- Altay Tankı: Türkiye’nin ilk milli ana muharebe tankı olup, 24 ay içinde TSK’nın kullanımına sunulması planlanıyor.
- MPT-55 Piyade Tüfeği: Yüksek atış kabiliyeti ile meskun mahal gibi dar alanlarda kullanılabilen yeni nesil piyade tüfeği.
- Songar Drone: Türkiye’nin ilk silahlı milli drone sistemi olarak, birçok önemli görevi yerine getirebiliyor.
- Bora Füzesi: Roketsan tarafından geliştirilen yüksek teknolojiye sahip balistik füzeler.
- Tüfeğe Monte Lazer Silahı: MPT-76 tüfeğine entegre edilebilen, taşınabilir ve yüksek güçlü lazer silahı.
Bu silah sistemleri, hem Türkiye’nin savunma kapasitesini artırmakta hem de uluslararası pazarda rekabet gücünü yükseltmektedir. Türk mühendisliğinin başarısı olarak gösterilen bu projeler, ülkenin savunma sanayisinde önemli adımlar atmasını sağlıyor.