1. Haberler
  2. Eğitim
  3. Türkiye’de Eğitim Reformu: Geleceği Şekillendirme Adımları

Türkiye’de Eğitim Reformu: Geleceği Şekillendirme Adımları

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Eğitim Reformu: Türkiye’nin Geleceği İçin Kritik Adımlar

Türkiye, Cumhuriyetin 2. yüzyılında dünya çapında en büyük 20 ekonomi arasında yer almak istiyorsa, eğitim sistemini köklü bir reformdan geçirmek zorundadır. Ancak bu yüzyılı kurtarmak adına atılması gereken adımları sıralamadan önce bir noktayı vurgulamak istiyorum. Türkiye, uzun bir süre boyunca kalkınma iktisatçılarının “orta gelir tuzağı” olarak adlandırdığı bir krizin çok daha derinlerine düşmüştür. İçinde bulunduğumuz darboğazdan kurtulmanın tek reçetesini eğitimde aramak yanıltıcı olacaktır. Çünkü popüler anlatımlara zıt olarak, bir ülkenin demokratik ve ekonomik alanda ilerlemesi için öncelikli olarak gereken şey eğitim değil, adalettir.

Detaylarını “Yol Ayrımındaki Türkiye: Ya Özgürlük Ya Sefalet” adlı kitabımda ele aldığım üzere, bir ülkenin kalkınması için adil rekabet koşullarına, temel özgürlüklere ve etkili bir eğitim sistemine ihtiyaç vardır. Adil rekabetin olmadığı, insanların haklarını güvence altında hissetmediği, fikir ifade ve yayma özgürlüğünün garanti edilmediği toplumlarda, eğitim sistemi tek başına bir toplumu ileriye taşıyamaz. Tarih bize gösteriyor ki, dünyada ilerlemenin anahtarı, kurallar toplumuna dönüşmektir. Ancak bu temel paradigmada eğitim kurumları işlevsel hale gelebilir. Ne kadar iyi okullar açarsanız açın, eğer hukuk sistemi ve temel özgürlükler yeterince gelişmediyse, okulların işlevi ve başarısı da kısa ömürlü olacaktır.

Köy Enstitüleri, fen liseleri ve son olarak Boğaziçi Üniversitesi’nin yaşadığı zorluklar, Türkiye’de sadece eğitim konusunu tartışarak eğitim sistemindeki sorunları çözmenin yetersiz olduğunu göstermektedir.

7 Somut Reform Önerisi:

  • Veriye Dayalı Reform: Türkiye’de okula başladığı sistemle liseyi bitiren bir kuşak oluşmadı. Son 20 yılda, tek partinin iktidarında bile 9 farklı bakan eğitim sisteminin başına geçti. Bakan değişimleri, reformlarla doğrudan bağlantılıdır. Reformlar, kişisel vizyonlara bağlı kalmamalıdır. O nedenle, eğitimde atılması gereken ilk ve en önemli adım, kişiye dayalı reformlardan veriye dayalı reformlara geçmektir. 85 milyonluk bir ülkede, 20 milyon öğrencinin kaderi hiçbir kişinin vizyonuna emanet edilemez.
  • Her Çocuğa Bir Kitaplık: Türkiye’de her yıl 1.3 milyon bebek dünyaya geliyor. Bu bebekler, doğdukları gün itibarıyla iki sınıfa ayrılıyor. Birinci grupta 300 bin bebek, evinde bir kitaplık bulunan ve anne ya da babasının bir üniversite diplomasına sahip olduğu ailelerden geliyor. İkinci grupta ise 1 milyon bebek, bu ayrıcalıklardan yoksun. Tıpkı bir ağacı ekince cansuyunu hemen vermek gerektiği gibi, çocukların zihinsel gelişiminin en hızlı gerçekleştiği ilk 36 ayda onlara gerekli eğitimi vermek şart. 7 yaş, bu gelişim için çok geç.
  • Her Mahalleye Kaliteli Bir Okul Öncesi Kurumu: Türkiye, okul öncesi eğitime katılımda yüzde 30 ile OECD ülkeleri arasında en alt sıralarda yer alıyor. Avrupa ülkelerinde bu oran yüzde 80’lerin çok üzerindedir. Son dönemde belediyelerin bu alanda attığı adımlar doğru yönde bir ilerleme gösteriyor fakat bu adımlar son derece yetersiz. Her çocuğun 3 yaşından itibaren sınırlı da olsa aile dışında bir kurumda oyun bazlı bir öğrenme ortamına katılması şarttır.
  • Yetki ve Sorumluluğun Tabana Yayılması: Türkiye, OECD ülkeleri arasında en merkezi sistemlere sahip ülkelerin başında geliyor. Ankara’dan oturan bir kişi, 20 milyon öğrencinin okula saat kaçta gideceğine, hangi dersleri nasıl işleyeceğine karar veriyor. Bu durum, okul yöneticilerinin inisiyatif geliştirmesine ve öğretmenlerin yaratıcılıklarını ortaya koymalarına engel oluyor. Eğitim sistemine yapılacak tüm yatırımlardan istenen sonuçları elde etmek için öğretmenlik mesleğinin yetki ve prestijini artırmalıyız. İşine tutkuyla bağlı bir eğitim kadrosu olmadan, bina ve teknoloji ile öğrenme sağlanamaz.
  • Devlet Okullarına İtibar: OECD ülkeleri arasında yoksul öğrencilerin sayısı arttıkça sınıfların kalabalıklaştığı tek sistem Türkiye’de mevcuttur. Uluslararası sıralamalarda geride olmamızın en önemli nedeni, dar gelirli öğrencilerin oranının yüksek olması ve bu öğrencilerin kaynakları sınırlı okullarda eğitim almak zorunda kalmasıdır. Eğitimde kalıcı sonuçlar almak için demografik olarak sosyo-ekonomik açıdan dezavantajlı öğrencilere odaklanmalıyız. Çözüm, özel okulları teşvik etmek değil, devlet okullarının itibarını artırmaktır.
  • Her İlçeye Bilim ve Teknoloji Enstitüsü: Bu yüzyılda ileri teknolojiye dayalı kalkınma için STEAM (Fen, Teknoloji, Mühendislik, Sanat, Matematik) alanlarında eğitim vermemiz gerekiyor. Tüm öğrencilerin ileri seviye fen veya matematik bilmesine gerek yok, ancak belirli bir oranın dünyayla rekabet edebilecek teknolojiyi üretebilmesi için 21. yüzyıl becerilerine sahip olması şarttır. Müfredatın odağına STEAM becerilerini koymalı ve seçkin bir öğrenci grubunu elit liselerde dünyayla rekabet edebilecek seviyede yetiştirmeliyiz. Türkiye, bu modeli fen liseleri ile başarılı bir şekilde hayata geçirdi. Şimdi, her ilçeye bu yüzyılın gerçekliğine dayalı bir fen ve teknoloji enstitüsü kurarak daha iyisini gerçekleştirebiliriz.
  • Ezberi Değil Problem Çözmeyi Ölçen Sınav: Türkiye, ulusal sınavlarda her aşamada ezbere dayalı becerileri ölçmektedir. Aileden avantajı olan çocukların başarılı olduğu bir sınav sistemi, sınava iyi hazırlanan öğrencilerin bir adım öne çıkmasına neden olmaktadır. Çözüm, merkezi sınavların ağırlığını azaltmak ve bu sınavlarda ezberi değil, problem çözme ve eleştirel düşünme becerilerini ölçmektir.

Bu Adımları Atmazsak Ne Olur?

Türkiye, önümüzdeki dönemde bu adımları atmak zorundadır. Bu kadar ısrarcı olmamın ardında çok net bir demografik gerekçe yatıyor. Ülkemiz tarihinde, ne geçmişte ne de gelecekte, şimdi olduğu kadar çok sayıda genç nüfusa sahip olmamız söz konusu değil. Şimdiye dek sürekli geriden gelen genç kuşaklara umut duyduk ancak gelecekte nüfus artışı hızla azalacak ve yaşlı nüfusun yerini genç nüfus doldurmayacak. Nüfusun kendini yenileme düzeyi olan kadın başına 2.1 çocuk oranı, çok alt seviyelere düşmüştür. Bu nedenle ya şimdi öğrenme çağındaki nüfusu etkili bir şekilde eğitip hem onları hem de ülkenin geleceğini kurtaracağız, ya da 20 milyon çocuk ve 20 milyon gençten oluşan toplam 40 milyonluk iki kuşağı dünya ile rekabetten uzak tutacağız. Tercih bizim.

Türkiye’de Eğitim Reformu: Geleceği Şekillendirme Adımları
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

xGundem ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin