1. Haberler
  2. Dünya
  3. Thomas Fazi ile Avrupa’nın Geleceği ve Küresel Ekonomi Üzerine Röportaj

Thomas Fazi ile Avrupa’nın Geleceği ve Küresel Ekonomi Üzerine Röportaj

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Thomas Fazi ile Özel Röportaj

İtalyan gazeteci ve yazar Thomas Fazi, özellikle son dönemdeki yazılarıyla dikkat çekiyor. ABD-Avrupa ilişkileri, Ukrayna savaşı ve küresel ekonomi gibi konularda kaleme aldığı görüş yazılarıyla öne çıkan Fazi, Unherd ve Compact gibi platformlarda düzenli olarak eser vermekte. Bunun yanı sıra, ‘Standing Army’ (Sürekli Ordu) adlı, dünya genelindeki ABD üslerini ele alan ve Noam Chomsky’nin de yer aldığı ödüllü belgeselin yönetmenliğini üstlenmiş durumda. Fazi, harici.com.tr’den Tunç Akkoç’a verdiği röportajda, Avrupa Birliği’nin ABD’ye bağımlılığı, Avrupa’nın geleceği, çok kutuplu dünya paradigması ve dolarsızlaşma süreci hakkında çarpıcı yorumlarda bulundu.

ABD’yi Takip Etmek İntihar Olur

Amerika Birleşik Devletleri’nin yeni küresel ekonomik stratejisinin Avrupa üzerindeki olası etkileri nelerdir? IRA (Enflasyonu Azaltma Yasası) ve artan enerji fiyatlarının Avrupa’nın sanayisizleşmesine yol açabileceği öne sürülüyor. Avrupa Birliği, bu tehlikeden kurtulmak için bir savaş ekonomisi uygulayabilir mi?

Asıl mesele, Avrupa’nın gelecekte hangi risklerle karşılaşacağı değil; asıl sorun, Avrupa’nın Ukrayna ve Rusya’ya karşı Amerika’nın politikalarını takip etmesi ve bu kararın sonuçlarıdır. Geçtiğimiz yıl meydana gelen olaylara bakarsak, asıl mağdur olan Ukrayna’yı bir kenara koyarsak, bu savaştan en çok zarar gören kıta açık ara Avrupa’dır. Avrupa, Rus gazına ve Rusya’dan gelen diğer mallara yüksek derecede bağımlıdır. Dolayısıyla, Rusya’ya karşı yaptırım uygulama kararı, Avrupa’nın aslında kendisine otomatik yaptırım uygulaması şeklinde bir sonuç doğurmuştur.

Aynı şey, Avrupa’nın Ukrayna’ya askeri yardım sağlama ve Amerika’nın askeri stratejisini takip etme kararları için de geçerlidir. Avrupa, sınırındaki bir çatışmayı tırmandırma riskini göze alarak bu kararı almıştır. Rasyonel bir perspektiften bakıldığında, bu durumun anlaşılması oldukça zordur. Çünkü Amerika’nın bakış açısına göre, Ukrayna’daki stratejisi, Rusya’yı oldukça düşük bir maliyetle zayıflatma ve buna karşılık sıfır insan kaybı ile kazanma şansı sunmaktadır. Bu durum, Amerika’nın Avrupa üzerindeki hegemonyasını yeniden tesis etmesi ve Avrupa’nın, Rus gazından çok daha pahalı olan Amerikan sıvılaştırılmış doğal gazına geçmesinin sonucunda, Avrupa’nın Amerika’ya olan bağımlılığını artırması anlamına gelmektedir.

Rusya’nın yaptırımlara rağmen oldukça iyi durumda olduğu biliniyor. Hatta bazıları bu durumun yaptırımlar sayesinde oluştuğunu öne sürüyor. Asıl kötü durumda olan ise Avrupa; Almanya resesyonda, ve tüm Euro Bölgesi’nin yakında resesyona girmesi muhtemel. Dolayısıyla, sanayisizleşmeyle karşı karşıyayız. Bütün bunlar, Amerika’da artık kimsenin Avrupa’yı bir müttefik olarak görmediğini anlamak için yeterli olmalı. Bu ilişki her zaman dengesizdi, ancak bir süre için, bu eşitsiz ilişkiden eşit olmanın faydasını gördüğünüz de doğru. Ancak, bunun geçerliliği şimdi belirsiz görünüyor. Bu durum, Amerika’nın Ukrayna’daki stratejisinde de açıkça görülüyor; bu strateji, Avrupa’ya karşı askeri olduğu kadar ekonomik bir savaş niteliğindedir.

Her ciddi insanın anlayabileceği üzere, Kuzey Akım boru hattına yapılan saldırının da arka planında Amerika’nın bilgisi bulunmaktadır. Bu durum, Amerika’nın Avrupa’nın önemli bir altyapısına yönelik bir terör saldırısına yeşil ışık yaktığını göstermektedir. Ayrıca, IRA gibi açıkça korumacı bir sanayi politikası, Avrupa’nın sanayilerine ciddi zararlar vermektedir. Amerika, kendi çıkarlarını gözeterek kendi oyununu oynamaktadır. Artık Çin’den ayrışmayı da içeren bu stratejinin üstesinden gelebileceğini düşünmek oldukça hayalperestlik. Kendi kendine yeterli olma şansı, enerji kaynaklarına sahip olmaları nedeniyle Amerikalılar için daha yüksek; ancak Avrupa bu kayıtlara sahip değil. Dolayısıyla, Avrupa’nın Amerika’yı takip etmesi, bence intihar anlamına geliyor. Bu, Avrupa’nın Amerika’ya siyasi ve psikolojik olarak tabi olduğunu da gösteriyor.

Stratejik Özerklik Geliştirme Şansı Yok

Bu bağlamda, Avrupa’nın stratejik özerkliği üzerine düşünceleriniz neler? Emmanuel Macron’un Çin ziyaretinde yaptığı açıklamalar ve diğer Avrupa liderlerinin benzer yorumları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Ciddi bir tartışma yok. Macron, fikirlerini ifade etmeyi seven bir lider. Ancak, somut eylemler açısından pek bir ilerleme kaydedemedi. Macron, stratejik özerkliğe duyulan ihtiyacı açıkça dile getiren tek kişi olabilir, fakat bunu yıllardır söylüyor. Peki, bunun somut bir sonucu oldu mu? Çok az. Geçtiğimiz yıllardaki önemli kararlarda Amerika’yı takip etti, Ukrayna’da Amerika’yı destekledi ve Avrupa Birliği’nin Amerikan yanlısı politikalarına karşı çıkmadı.

Günün sonunda, Avrupa’dan Amerika’ya karşı ciddi bir siyasi meydan okuma beklemiyorum. Avrupa’nın stratejik özerklik geliştirme şansı olduğunu düşünmüyorum; çünkü Avrupa Birliği, Orta ve Doğu Avrupa’daki ülkelerin büyük bir kısmını barındırıyor ve bu ülkelerin çoğu Amerika yanlısı ve Rusya karşıtı. Macron, Amerika ve NATO’ya bağımlılığın azaltılması gerektiğine inanıyor olabilir, ancak Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri bu görüşü paylaşmıyor.

Dolayısıyla, Avrupa Birliği, daha fazla stratejik özerklik geliştirmek yerine, ortak bir pozisyon bulmakta bile zorlanıyor. Bu durumun gerçekleşebileceğini düşünmüyorum. Avrupa, kendi başına düşünemeyecek kadar Amerika’ya bağımlı bir durumda. Amerika, Avrupa’ya pek çok düzeyde hükmediyor; kültürel, ekonomik ve siyasi olarak. Avrupa’nın ortak dili İngilizce. Bu da, Avrupa’nın Amerika’nın etkisinden kurtulmasının ne kadar zor olduğunu gösteriyor.

Çok Kutuplu Dünya İçin Büyük Fırsat

Ukrayna’daki çatışmayla ilgili şüphelerini dile getiren ve Rusya’nın endişelerinin dikkate alınması gerektiğini savunan kesimlerin, Çin karşıtı bir eksen oluşturma olasılığı nedir?

Bu, Avrupa’nın Amerika’ya tabi olmasının bir sonucudur. Amerika’nın ayrıştırma politikasını taklit etmek, yanlış bir yaklaşım olduğunu kanıtlayacaktır. Avrupa’da Çin karşıtı duygular o kadar da güçlü değil. Ancak, Amerika ile bu sözde ittifakın, Batılı olmayan çoğu ülke için işe yaramadığını fark eden bir artış var. Çok kutuplu bir dünya yaratma süreci, Avrupa için büyük bir fırsat olabilir. Bu, ekonomilerini Çin’e satmak anlamına gelmiyor; aksine, Avrupa’nın Afrika ile ilişkilerini güçlendirmesi açısından önemli bir fırsat sunuyor.

Özellikle Afrika’nın Çin ile olan ilişkileri güçlenirken, İtalya gibi ülkeler, Akdeniz ve Afrika ülkeleriyle etkileşim kurarak, Çin ile Avrupa arasında bir köprü işlevi görebilir. Bu, Batılı liderlerin, Batı’nın kurallara dayalı düzeninin nasıl haksızlıklar içerdiğini anlamaları açısından önemli bir fırsat sunuyor. Bu düzen, her zaman Batı’nın çıkarlarına uygun bir düzen olmuştur. Ancak, artık bu bakış açısının sorgulandığı bir dönemden geçiyoruz.

Dolarsızlaşma Süreci ve Gelecek

ABD dolarının rezerv para birimi olarak gerilemesinin ABD ve dünya üzerindeki etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Bu süreç, birçok kez duyurulmasına rağmen şimdi gerçek anlamda yaşanıyor. Ukrayna’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar, bu süreci hızlandıran unsurlar arasında. Amerika ve Batı, finansal hakimiyetlerini kötüye kullanarak, diğer ülkeleri tehdit etti ve bu da de-dolarizasyon sürecini başlattı. Bu durum, çoğu ülke için olumlu sonuçlar doğurabilir; çünkü yerel para birimlerinin kullanımının artmasını sağlayacaktır. Bu, ülkelere ticareti ve ödemeleri yönetme konusunda daha fazla özgürlük kazandırır.

Ayrıca, Amerika’nın bu süreci yavaşlatmaya çalışması, durumu daha da hızlandıracak. Ukrayna’ya yapılan müdahale, Amerika’nın stratejisini sorgulayan birçok ülke için bir dönüm noktası oldu. Amerika’nın imajı, hiç olmadığı kadar kötüleşiyor. Dolayısıyla, dolarsızlaşma süreci, Amerika’nın kendi çıkarlarını tehlikeye atacak bir hal alabilir.

Çatışmanın Merkezinde Kim Var?

ABD’li kapitalistler ile Çin arasındaki ekonomik bağların ABD silah endüstrisinin çıkarlarıyla çeliştiğini düşünüyor musunuz? Bu durumun potansiyel sonuçları neler olabilir?

Batı dış politikasını eleştirenler, bu araçların Batılı büyük şirketlerin hizmetinde olduğunu biliyorlar. Ancak, Amerika’nın Rusya ve Çin üzerindeki stratejisi, Batı iş dünyasına açıkça fayda sağlamıyor. Batılı şirketlerin, Rusya pazarından çekilmesi, bu durumun bir örneğidir. Bu stratejinin genel olarak Amerikan ve Batılı şirketlerin çıkarlarına hizmet etmediği görülüyor. Bu, aslında yeni bir çatışmanın da habercisi olabilir; üretim araçlarının sahipleri ile yıkım araçlarının sahipleri arasında bir mücadele.

Böyle bir durumda, kapitalist sınıf ile askeri sınıf arasındaki çatışmanın, dünya düzenini nasıl etkileyeceği konusunda daha fazla analiz yapılması gerekecektir. Bu durum, kapitalizmin ve askeri müdahaleciliğin geleceği açısından oldukça önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Thomas Fazi ile Avrupa’nın Geleceği ve Küresel Ekonomi Üzerine Röportaj
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

xGundem ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin