Meme Kanseri ve Genetik Faktörler
Meme kanseri, hayatları boyunca her 8 veya 12 kadından birinin karşılaştığı ciddi bir sağlık sorunudur. Bu bağlamda, Tıbbi Genetik Uzmanı Prof. Dr. İlhan Sezgin, meme kanserinin risk faktörlerini bilmenin ve bu konuda farkındalık oluşturmanın önemine vurgu yapmaktadır. Prof. Dr. Sezgin, “Dünyada ortalama olarak 4.4 milyon insanın meme kanserine yakalandığı düşünülmektedir. Her yıl prevalans olarak yaklaşık 1.15 milyon yeni teşhis konduğunda, bu durumun ciddiyeti daha da belirgin hale gelmektedir. Ayrıca, her yıl yaklaşık 465 bin kişinin bu hastalık nedeniyle hayatını kaybetmesi, özellikle kadınlarda erken teşhis ve tedavi ihtiyacını ortaya koymaktadır. Bireysel ve genel tıbbi tedavi, hastalığı yenmede kritik bir rol oynamaktadır. Kullanılan akıllı ilaçlar, tedavi başarı oranlarını her geçen yıl artırmaktadır. Meme kanseri, hem ailesel kalıtımla hem de sporadik olarak ortaya çıkabilmektedir. Ancak bu durumun temelinde genetik faktörler yatmaktadır. Ailevi meme kanseri olan bireylerin aile üyelerinde de hastalığın görülme riski iki katına çıkmaktadır. Ailevi meme kanserleri genellikle otozomal dominant olarak kalıtılan BRCA1/BRCA2 sendromları, Li-Fraumeni sendromu (TP53), Cowden sendromu (PTEN) ve Peutz-Jegher sendromu (STK11) ile ilişkilidir. Ayrıca, modifiye edici genlerin (modifir genler) de dikkate alınması gerekmektedir. Örneğin, RAD51 geni, BRCA2 taşıyıcılarında meme kanseri riskini azaltabilmektedir. Meme kanserinin risk faktörleri arasında çevresel etmenler, hormonlar ve genetik etkileşimlerin rolü, biyolojik durum ve klinik seyir açısından oldukça heterojen bir yapı sergilemektedir. Ailede meme kanseri öyküsü bulunan bireylerde, genellikle yüzde 4-5 oranında otozomal dominant kalıtım ile giden predispozan genler kalıtılmaktadır.“
Prof. Dr. Sezgin, risk faktörleri arasında şu unsurları sıralamaktadır:
- Aile öyküsünde erken yaşta meme kanseri tanısı
- Hamilelik ve doğurganlık durumu
- Meme emzirme süresi
- Obezite
- Alkol tüketimi
- Menenopoz sonrası hormon tedavisi
- Radyasyona maruz kalma
Sezgin, ayrıca, “Meme kanseri, histolojik olarak tiplendirilerek sorumlu genlerin belirlenmesi için genetik laboratuvar çalışmaları yapılmakta ve akıllı ilaçlar devreye sokulmaktadır. Yukarıda belirtilen genler dışında, tipine göre EGFR, HER2, PIK3CA, TP53, ATM ve MDM2 gibi genler ile ER (östrojen reseptörleri), PR (progesteron reseptörleri) de bazen kombine değerlendirme ile hasta tedavisine yaklaşım sağlamaktadır.Meme kanserinin sporadik olan türleri, en invaziv olanlardır ve en sık rastlanan tür duktal adenokarsinomdur. Bu türde, büyüme faktörleri ve membran reseptörlerinin rol oynadığı çeşitli onkogen ve tümör baskılayıcı genlerdeki varyasyonlar, karsinomaların oluşumunda etkili olmaktadır. Bu nedenle, HER2/neu (ERBB2) öncelikle değerlendirilmelidir; bu da tüm meme kanserlerinin yüzde 18-20’sinde teşhis edilmektedir. Ayrıca, TP53 gen somatik mutasyonu ise yüzde 20-50 oranında rastlanmaktadır. Ön tanı koymaya yardımcı olabilecek bazı genler de incelenebilmektedir.“
Meme kanseri teşhisi konmuş bireylerde genetik test öncesi ve sonrası danışmanlık verilmesi, hastalığa ait adaptasyon sağlanması açısından son derece önemlidir. Sezgin, “Bu danışmanlık sürecinde, hastalığın riskleri, genetik teşhis seçenekleri ve testin sınırlamaları hakkında bilgilendirme yapılmalıdır. Ayrıca, test sonuçlarının pozitif ya da negatif olması durumunda, saptanan gen mutasyonunun etkileri ve sonraki kuşağa aktarımı hakkında da danışma verilmelidir. Tüm bu süreç sonunda, bireyin psikolojik durumu, test sonuçlarının diğer aile bireyleri ile paylaşılması ve hastaya verilen desteğin izlenmesi gereken yollar arasında yer almalıdır.Meme kanseri ön teşhisi ve taranması aşamalarında, BRCA1/BRCA2, TP53, PTEN gibi yol gösterici testler yapılırken, sonuç alınamaması durumunda STK11, MLH1, MLH2, CDH1, MSH6, PMS2, EPCAM, MUTYH, ATM, BLM, NBN, BARD1, BRIP1, MEN1, MRE11, PALB2, RAD50, RAD51, XRCC, EGFR, EGFR4, ERBB2, GRB7, MK167 ve MYBL2 gibi tanımlanmış genler ile daha birçok gen araştırılması, teşhise ulaşmada ve uygun tedavi planlamasında aile içi bireyleri tarama ve yönetimde yol gösterici olmaktadır.“