Koronavirüsle Geçen Bir Yıl: Eşitsizliklerin Derinleşmesi
Koronavirüs ile geçen bir yılı geride bıraktık. Bu süreçte, AKP’nin ‘lebaleb’ kongreleri düzenlediği bir dönemde, halka sürekli “maske-mesafe-temizlik” telkinleri yapıldı. Ancak, ülke genelindeki eşitsizlikler daha da derinleşti. Birgün’den Meral Sanyıldız’ın haberine göre; binlerce insan işsiz kaldı, öğrenciler arasındaki uçurum giderek büyüdü, aylarca kapalı kalan ve hiçbir destek almayan esnaflar batma noktasına geldi. Bunun yanı sıra, psikolojik rahatsızlıklar arttı ve salgının faturası işçi ve emekçilere kesildi. AKP tarafından verilen hiçbir söz yerine getirilmedi. Geçtiğimiz bir yılda verilen sözler yerine getirilmiş olsaydı, şu anda ülkenin yüzde 70’i aşılanmış, toplum bağışıklığı sağlanmış ve üç ay önce yerli aşılar uygulanmış olacaktı.
İktidarın uyguladığı yanlış politikaları ve eksiklikleri, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Covid-19 İzleme Kurulu Üyesi Doç. Dr. Osman Elbek BirGün’e değerlendirdi.
Salgında Birinci Yılın Değerlendirmesi
Salgının birinci yılı geride kaldı. Bu süreçte iktidarın bilim insanlarına kulak tıkadığına defalarca şahit olduk. İktidarın tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Birincisi, devlet ve yurttaş ilişkisi. Yurttaşına hesap verebilir, açık olmayan, gerçekleri gizleyen bir devlet yapılanması var. Bu yapı, “her vaka hasta değildir” diyerek bilgileri çarpıtabilmekte ve aşı konusunda verdiği sözlerin hiçbirini yerine getirememektedir. Güven ilişkisinin yıkıldığı bir yıl yaşadık. Ancak bu, sadece bir yıllık bir sürecin sonucu değil, uzun zamandır süregelen bir durumdur.
İkincisi, sağlıkta dönüşüm programı. Bu program doğrultusunda salgını tedavi etmeyi düşünüyoruz. Ancak bu zihniyetin hem bizde hem de Avrupa ve ABD’de çöktüğünü görmekteyiz. Neoliberal sağlık sistemi, toplumu hastalıktan koruyamıyor ve salgınla baş edemiyor; aksine hastalığın yayılmasına neden oluyor çünkü sistem basamaklandırılmış değil. Üçüncü eksen ise, bilimsel özgürlük alanındaki kısıtlamaların tamamen kaldırıldığı bir ortamda, bilim insanlarının toplumla doğru bilgi paylaşımında bulunamaması. Bu durum, bilim kurullarındaki yetkin akademisyenlerin bilimsel özgürlüğü yeterince içselleştirememiş olmasından kaynaklanıyor. Hâlbuki, bilim insanı topluma hakikati aktaran kişidir. Bu anlamda, bilim alanında ne kadar zayıf bir geleneğimiz olduğu ortaya çıkıyor.
Dördüncüsü, uzmanlık dernekleri, sendikalar ve meslek örgütü olan TTB’ye daha fazla ihtiyacımız olduğu ortaya çıktı. Eğer bu süreç, ekonominin önceliklerine göre değil, bilimsel gerçeklere göre bağımsız, açık ve şeffaf bir şekilde sürdürülmüş olsaydı, çok daha az hastamız ve ölü sayımız olurdu. Biz biliyoruz ki, doğrudan ve dolaylı ölümlerle Türkiye, pandemideki birinci yılını 100 bin ölümle kapatıyor.
Ölümler ve Toplumsal Ruh Sağlığı
100 bin rakamını verdiniz. Virüse yakalanıp daha sonrasında aldığı hasardan dolayı hayatını kaybeden, ancak kayıtlara ‘doğal ölüm’ olarak geçenler de mevcut. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Burada önemli olan, toplumsal ruh sağlığımızın ciddi şekilde bozulması. Türkiye, dünyada yurttaşına en düşük nakdi kaynağı ayıran ülkelerden biri. Özellikle mavi yakalılar, açlıkla hastalık arasında zorunlu bir tercihle hastalığı seçmek zorunda kalıyor. Bugün de aynı tercihi esnaf yaşıyor. İstanbul’da mavi yakalıların ve esnafın, hastalığın temel grubu oluşturduğunu ve evden çalışamayacakları için işe gidip gelirken toplumsal bulaşı artırdığını görmekteyiz. Geçmediğimiz köprülerden vergi mi ödeyeceğiz, şehir hastanelerine inanılmaz fiyatlar verip müteahhitleri mi zengin edeceğiz, yoksa dar gününde emekçiyi mi koruyacağız? Siyasi iktidar ne yazık ki tercihini azınlıktan yana kullandı.
Boş Vaadler ve Eşitsizlik
Verilen sözlerin hiçbirinin tutulmadığı bir dönemde, yurttaşa maske-mesafe-hijyen uyarısı yapılırken, iktidar boş vaatlerle durumu görmezden geldi. Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Pandemilerde tüm dünyada kabul edilen şey, yurttaşlarla devlet arasında bir güven ilişkisinin kurulmasıdır. Bilim Kurulu, insanlardan “günde 1 milyon aşı yapabiliriz, mart ayına kadar toplumsal bağışıklığı sağlayabiliriz” gibi açıklamalar yaptı. Ancak bugün itibarıyla 1 milyonu bırakın, günlük ortalama 190 bin aşı yapılmakta. Bu durum, toplumun “bana boş sözler söylüyorlar, bana hikâye anlatıyorlar” duygusuna kapılmasına neden oldu. İkincisi, adaletsizlik, eşitsizlik ve hakkaniyetsizlik çokça yaşandı. Esnaf, “kongreler tıklım tıklımken benim restoranımda neden problem var?” diyor. Bu toplum, insanların eşit olduğunu ancak bazılarının daha eşit olduğunu gördü. Bu hakkaniyetsizlik, adaletsizlik, “öyleyse ben de uygulamıyorum, inceldiği yerden kopsun” noktasına getirdi. Yurttaş maskeyi indirdi, yürüdü ve kendisinin değersizliğine dair böyle bir tepki verdi. Bu da salgının artmasına neden olan sebeplerden biri oldu.
Bir Nesli Kaybediyoruz
Eğitimde Atılan Adımlar ve Eşitsizlik
Eğitimde atılan adımlar da ciddi bir tepki topladı. Öğrenciler arasındaki eşitsizlik derinleşirken, eğitim emekçilerinin aşılanma talebi görmezden mi gelindi?
Eğitim hakkını fiilen özgürce çiğneyen nadir ülkelerden biriyiz. Türkiye’de önlem alınması gerektiğinde ilk kurban edilen alan eğitim oldu. İki temel nedeni var. Bu ülkede internet bazlı eğitime erişebilen mutlu bir azınlık vardı. Orta halli çocuklar iyi kötü internete erişebildiği için, ancak işçi sınıfı ve yoksul mahallede yaşayan çocuklar gündeme hiç gelmedi. Okulları neden açtınız, kapattınız sorusu değil; nasıl olur da eğitim eşitsizliğinin bu kadar yoğun olduğu bir yerde okulları açmazsınız sorusu sorulmalı. Okullar bulaşma mekânları değildir. Özellikle ilkokul ve okul öncesi gibi 10 yaşın altındaki çocuklar kesinlikle bulaşma riski taşımamaktadır. Elbette eğitim emekçilerinin aşılanması gündeme getirilmelidir; ancak yoksul ve yoksun çocukların eğitim hakkı daha güçlü bir şekilde savunulmalıdır. Bir nesli kaybediyoruz. Pek çok kız çocuğunun okulu bırakıp evlendirilmesine, erkeklerin işçi sınıfının bir parçası haline gelmesine neden oluyoruz.
Şeffaflık ve İyi Yönetim İçin Tavsiyeler
Son olarak önümüzdeki sürece dair vermek istediğiniz tavsiyeler neler?
- Devlet, önümüzdeki 1 yıl boyunca yurttaşına açık ve şeffaf olmalı.
- Atılan her adımın nedenlerini açıklamalı ve hangi önlemleri aldığını gerekçelendirmelidir.
- Eşitlikçi, adaletli ve hakkaniyetli bir pandemi politikası yürütülmelidir.
- Kongreler ve cenaze törenleri herkes için eşit olmalıdır.
- Müteahhitlere ve şirketlere kâr sağlamaktan ziyade, işsiz kalan ve geliri düşen kesimlere öncelik veren devlet politikaları uygulanmalıdır.
Bu şekilde, iyi bir pandemi süreci yürütme şansımız olacaktır.