DUYURMA ÇABASI
Fosillerden elde edilen bulgular, ormanlarda yaşayan ilk primatların daldan dala sıçrayarak bir yerden bir yere gittiğini ortaya koyuyor. Uzmanlar, bu tür bir hareket tarzının, ciddi bir eşgüdüm ve kas denetimi gerektiren son derece tehlikeli bir yolculuk yöntemi olduğunu vurguluyorlar. Schruth ve arkadaşlarına göre, ilk primatların müziğe benzer sesler çıkarmaları; topluluk üyelerinin birbirlerinin akrobatik yeteneklerini değerlendirmeleri, uygun eşlerin belirlenmesi ve düşmanlarla karşılaşılabilecek çatışmalardan kaçınmaları açısından önemli bir avantaj sağlayabilir. Özetle, karmaşık bir müzikle çığlık atan bir primat, ses tellerini son derece iyi kontrol edebildiğini çevresine duyurmak istemektedir.
KARMAŞIK ÇIĞLIKLAR
Schruth ve ekibi, bu görüşlerinin doğruluğunu test etmek amacıyla günümüzde yaşayan 50’den fazla primat türüne ait 830 akustik sesi değerlendirdi. Bu inceleme, iki nota arasındaki ses farkını (ton) ve ritmi içeriyordu. Ayrıca, belirli bir primat türünün daldan dala ne sıklıkta sıçradığına dair veriler de incelendi. Sonuç olarak, daldan dala en fazla sıçrayan türlerin genellikle daha karmaşık çığlıklar atma eğiliminde olduğu gözlemlendi ve bu akustik seslere “protomüzik” adı verildi. Schruth, müziğin net bir tanımının bulunmadığını ve bunun bilim insanlarının müziğin kökenlerini araştırma biçimlerini ciddi şekilde etkilediğini belirtiyor.
Araştırmaya katılmayan Hagen ise, bu çalışmanın müziğin kökenleriyle ilgili anlayışımıza katkısının, müziği nasıl tanımladığımıza bağlı olduğunu ifade ediyor. “Kimileri, primatlarda ve ötücü kuşlarda müzik olarak değerlendirilen olguyu kendi tanım dışlarında tutacaklardır. Ben de dahil olmak üzere bazıları, insan müziği ile primatların çıkardığı sesler arasında bir bağlantı olduğunu savunacaktır” diyor.
GÖZDAĞI YA DA DAYANIŞMA
Geçen yıl yayımlanan başka bir araştırma ise, insanların iyi ilişkiler geliştirmek ve toplumsal bağlarını sürdürmek amacıyla müziği nasıl kullandıklarına dair farklı bir perspektif sunuyordu. Hagen, bu görüşlerin birbirleriyle bağlantılı olabileceğini ve ilk müzik örneklerinin primatlarda hem eş çekmek hem de düşmanları uzak tutmak için evrimleşmiş olabileceğini belirtiyor. Daha sonra, ilk insanların daha büyük topluluklar halinde işbirliğine gitmeye başlamalarıyla birlikte müziğin, yabancıları korkutmak yerine onları çekmek gibi yeni bir amaca yöneldiğini, bununla birlikte toplumsal bağları güçlendirme işlevini sürdürdüğünü ifade ediyor. Hagen’in bu sözleri, müziğimizin neden bu kadar farklı duygular uyandırdığını ve melodilerimizin diğer canlı türlerine kıyasla neden daha karmaşık ve incelikli bir yapıya sahip olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir.