I. Dünya Savaşı ve Osmanlı İmparatorluğu
I. Dünya Savaşı, büyük kayıplara yol açan, siyasi ve ekonomik üstünlük için mücadele eden Avrupa Devletleri arasında, özellikle Avrupa’da patlak veren bir çatışmadır. Ancak kısa süre içinde bu savaş, tüm kıtalara yayılmış ve Osmanlı İmparatorluğu da bu karmaşanın içine sürüklenmiştir. Nihayetinde imparatorluk, büyük bir çöküş yaşarak topraklarının büyük bir kısmını kaybetmiş ve anayurdu bile düşman istilasına maruz kalmıştır.
Osmanlı Devleti, beş cephede birden ve birçok devlete karşı savaşmak zorunda kalmış, Mondros Ateşkes Antlaşması ile imparatorluk topraklarının büyük bir kısmını düşmana terk ederek geri çekilmiştir. Bu zorlu dönemde, Suriye cephesinde kalan Türk Birliği, o cephede Yıldırım Orduları Komutanı Mustafa Kemal’in yönetiminde Halep’e çekilerek yok olmaktan kurtulmuştur. Zamanın sadrazamı İzzet Paşa, o sırada grup komutanı olan Liman Von Sanders’ten (Alman komutanı) tüm komuta ve koordinasyon yetkilerini Mustafa Kemal Paşa’ya devretmesini istemiştir. Bu devir-teslim işlemlerini gerçekleştirmek üzere Mustafa Kemal Paşa, 31 Ekim 1918’de Adana’ya gelmiştir.
Liman Von Sanders Paşa’nın “Yenildik; bizim için her şey bitti” sözüne karşılık olarak Mustafa Kemal Paşa, “Savaş müttefikler için bitmiş olabilir ama bizi ilgilendiren savaş, kendi istiklalimizin savaşıdır; ancak şimdi başlıyor.” diyerek kararlılığını ortaya koymuştur. İşte bu sözlerin özünü ve vurgusunu taşıyan mücadele yılları, 1922’ye ve nihayetinde 1923’teki politik anlaşmaların sona ermesine kadar devam etmiştir.
Mustafa Kemal Paşa’nın Adana’daki Faaliyetleri
Mustafa Kemal Paşa, 31 Ekim 1918’de geldiği Adana’da 11 gün kalmış, çevrenin ve halkın durumunu inceleyerek bunu Genelkurmay Başkanlığı’na bildirmiştir. Bu telgraflarda mevcut durumun yanı sıra, ileriye dönük düşünceler ve uyarılar da yer almıştır. İskenderun’a asker çıkararak işgal teşebbüsünde bulunulursa İngilizlere ateş açılacağını, zamanın hükümet ve başbakanına telgrafla bildiren Mustafa Kemal Paşa, aynı zamanda kendisine bağlı kumandanlara da benzer bir emir vermiştir.
Tarihi açıdan bakıldığında, Adana’dan verilen bu ilk emir, Türk Kurtuluş Savaşı’nın ilk adımıdır. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, 15 Mart 1923’te Adana’ya tekrar geldiğinde bu durumu şu sözleriyle toplum ve tarih önünde kanıtlamıştır: “Bende bu vekayin ilk hiss-i teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana’da vücut bulmuştur.”
Adana’dan İstanbul’a gönderilen telgrafların olumlu bir etkisi olmamış, kısa bir süre sonra Yıldırım Orduları Grubu ve 7. Ordu Karargahı lağvedilerek Mustafa Kemal Paşa İstanbul’a çağrılmıştır.
Adana’nın İşgali ve Ermeni Soykırımı
Adanalılar, İstanbul Hükümeti’nin 23 Kasım 1918 tarihli, Adana ve çevresinin boşaltılmasını zorunlu kılan kararına büyük tepki göstermiştir. Durumu protesto eden bir telgraf, dönemin İçişleri Bakanı’na gönderilmiştir. Kısa bir süre sonra işgal kuvvetleri Mersin Limanı’ndan Çukurova’ya girmiş, tüm stratejik noktaları kontrol altına alarak Adana’yı işgal etmiştir. Bu işgal sırasında Türklerin sembol, arma, işaret ve levhaları sistematik olarak yok edilmiş, Türk halkına yönelik bir soykırım süreci başlatılmıştır.
Fransız işgal kuvvetleri tarafından uygulanan diğer bir plan, Adana, Çukurova ve çevresine Ermenilerin yerleştirilmesidir. 1915 yılında Anadolu’nun doğusunda isyan eden Türk halkını öldürüp işkence eden ve Ruslara yardım eden Ermeniler, 1915 tarihli Tehcir Kanunu ile Suriye’ye zorunlu göç ettirilmiştir. 1918’de Adana ve Çukurova’yı işgal eden Fransızlar, kendi birlikleri içinde özellikle Ermeni askerleri bulundurmuş ve Suriye’den 70 bin Ermeni’yi Adana’ya, 12 binini Dörtyol’a, 8 binini Saimbeyli’ye yerleştirmiştir. Antep ve Maraş çevresine de 50 binden fazla Ermeni getirilmiştir. Tüm bu çabalar, adeta I. Haçlı Seferi döneminde olduğu gibi, Avrupa devletlerine bu bölgede “ileri karakol” görevi görecek bir Ermeni Krallığı oluşturmak amacı taşımaktadır.
Kurtuluş Mücadelesi ve Millî Kuvvetler Teşkilatı
1918-1919 yıllarında Adana’da bir terör ve cinayet dönemi yaşanmıştır. Bu dönemde Abdiağa çiftliği olayları, şehir içi cinayetler, Taşköprü’de Türklerin çarmıha gerilişi ve işkenceler gibi olaylar halkın hafızasında derin izler bırakmıştır. Bunca terör ve baskı arasında Adana ve çevresindeki Türkler, örgütlenerek Kilikya Milli Kuvvetler Teşkilatını oluşturmuşlardır. Çukurova, bölgelere ayrılarak, her bölgeye milis kuvvetleri ve komutan atanmış ve tüm yöre bu milli direniş teşkilatının denetimine girmiştir.
Şubat 1920’den itibaren milli kuvvetler, düşmana karşı zaferler kazanmaya başlamış ve her zafer, daha iyi bir örgütlenme ve daha yüksek bir moral sağlamıştır. 1920’de Toroslar’dan Fransızlara yönelik saldırı başlatılmıştır. Sonuç olarak 27 Mayıs 1920’de Fransız orduları komutanı Mehil, milli kuvvetler tarafından esir alınmıştır. “Karboğazı Olayı” olarak bilinen bu durum, Kuvay-ı Milliye’nin ilk siyasi zaferidir. Bunu takiben 28 Mayıs 1920’de Fransızlar Mersin-Adana hattına çekilmiş ve kuzey Çukurova (Kozan ve diğer dağlık bölgeler) tamamen kurtarılmıştır. Düzlük ve ovalık bölgelerde ise Ermeniler, zulüm ve şiddeti artırmış, pek çok cinayet işlemiştir.
10 Temmuz 1920’de Ermeniler, Türklere karşı büyük bir şiddet ve soykırım harekâtına girişmiş, bu olay sonucunda on binlerce Türk, Toroslar’a doğru kaçmıştır. Dört gün süren bu hareket, tarihe “Kaç Kaç” olayı olarak geçmiştir.
5 Ağustos 1920’de Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Bey (Çakmak) ve milletvekilleri Pozantı’ya gelmiş ve orayı il haline getirerek Pozantı Kongresi’ni gerçekleştirmiştir. Daha büyük bir direniş sergileyen Türkler, büyük kayıplar vermiş ancak buna rağmen Kasım 1920 sonlarında Fransızları ağır bir yenilgiye uğratmayı başarmışlardır. Nihayetinde Fransa, TBMM hükümetini resmen tanıyarak barış yoluna gitmiştir.
Türk-Fransız Barış Antlaşması
Türk-Fransız Barış Antlaşması, 20 Ekim 1921’de Ankara’da imzalanmıştır. Bu antlaşma gereğince, 5 Ocak 1922’de Fransızlar Çukurova’dan tamamen çekilmişlerdir. Fransızlarla birlikte gidemeyen veya yerli olan Ermeniler de bölgeden kaçmışlardır. Bu gruptan 120 bini tekrar Suriye’ye, 30 bini ise Kıbrıs veya İstanbul’a gitmiştir.
5 Ocak 1922, kurtuluşu kutlamak amacıyla Büyük Saat ile Ulu Camii arasına büyük bir bayrak çekilmiş ve bu bayrak çekilmesi olayı, ilin kurtuluş günlerinde her yıl tekrarlanmıştır. Bayrak, Adana’nın simgesi haline gelmiştir.