Hollywood’da Grev Dalgalanmaları
ABD sinema sektörü, son günlerde grevlerle sarsılıyor. Mayıs ayında senaristlerin greve gitme kararı almasının ardından, bu ay içinde 160 binden fazla oyuncuyu temsil eden SAG-AFTRA sendikası, benzer bir grev kararı açıkladı. Bu durum, Hollywood tarihinde 63 yıl aradan sonra bir ilki temsil ediyor. Oyuncular, daha iyi ücretler talep ediyor; özellikle de tekrar gösterimler için yapılan ödemelerden daha yüksek bir pay istiyorlar. Ayrıca, gerçek insanları taklit edebilen yapay zekâ karakterlerine karşı koruma sağlayacak düzenlemeler de istiyorlar. Senaristler ise senaryoların yapay zekâ tarafından yazılmaya başlamasına karşı çıkıyorlar.
Bu grevler sonucunda birçok yapımın çekimleri durdurulmuş durumda. Dolayısıyla, Netflix, Disney+, Amazon Prime gibi dijital platformların kullanıcıları ve sinemaseverler, yeni ABD yapımı içeriklere hasret kalabilir. Askıya alınan projeler arasında Ridley Scott’ın “Gladiator 2”, Tim Burton’ın “Beetlejuice 2”, Star Wars serisi “The Mandalorian”ın 4. sezonu, “Bad Boys 4” ve “The Sandman”in 2. sezonu bulunuyor. Bu sadece bir başlangıç…
GERİ DÖNÜŞ YOK…
Peki, 60 yıl önceki grev nasıl sonuçlanmıştı? O dönemde stüdyolar, oyuncu ve senaristlerin sağlık sigortası ile emeklilik primlerinin ödenmesi gibi taleplerini kabul etmişti. 1960’lı yıllarda yapılan büyük bütçeli ama hayal kırıklığı yaratan filmler, 1970’lerde daha mütevazı bütçeli ancak kaliteli yapımlara yerini bırakmıştı. Örneğin, “Dog Day Afternoon”, “Taxi Driver” ve “Network” gibi filmler, o dönemin sinema anlayışının değiştiğini göstermektedir.
Ancak günümüzdeki grevin çözümü, o yıllardaki kadar basit olmayabilir. Zira, bu grev dijitalleşme ile doğrudan bağlantılı. 2000’lerin başındaki müzik üretim ve tüketiminin dijital “mp3”ler tarafından değiştirilmesini düşünmek, sinema sektöründeki bu değişimin etkilerini anlamamıza yardımcı olabilir. Günümüz sinema sektörünün bu dönüşümünün geri dönüşü yok gibi görünüyor.
Yaratıcılar (yazarlar ve oyuncular), stüdyolar (yapım şirketleri/dijital platformlar) ve tüketici olarak bizleri bir üçgen içinde değerlendirebiliriz. Günümüz kapitalizmi çerçevesinde, bu tablodan seyircinin kârlı çıkma şansı oldukça düşük. Yaratıcılar, stüdyoların kendilerine az para verdiğinden şikayetçi. Stüdyolar ise tüketicinin kendisine “nispeten” az ödeme yaptığını düşünüyor. Dijital platformların aylık ücretleri, bir sinema biletinden daha ucuz olmasına rağmen, bu durum sorunların çözümünü zorlaştırıyor.
Stüdyoların ve dijital platformların kârlarından vazgeçeceğini düşünmek, oldukça naif bir yaklaşım olur. Yaratıcıların da emeklerinin karşılığını almaktan vazgeçmesini beklemek gerçekçi değildir. Bu nedenle, sorun çözüldüğünde kendimizi birkaç kat daha fazla para öderken bulabiliriz. Bu durum, üyelik iptalleri ve başka bir krize yol açabilir…
BÜTÇELER AZALABİLİR
Bir başka olası çözüm ise, 70’lerdeki sinema dönüşümü gibi bir değişimi tetiklemek olabilir. Geçen hafta vizyona giren “Barbie” ve “Oppenheimer” filmlerinin toplam bütçesi (145+100 milyon dolar), Marvel’ın son filmi “Thor: Love and Thunders”ın tek başına 250 milyon dolarlık bütçesinden daha az. Hatta, Marvel’ın daha az ilgi gören “Secret Invasion” adlı Disney+ dizisinin bütçesi bile 212 milyon dolara ulaşabiliyor. Bu da stüdyoların paralarını daha verimli kullanmaları gerektiğini gösteriyor.
Ancak günümüz tüketim alışkanlıkları göz önüne alındığında, daha az sayıda ve mütevazı bütçeli dizi/film üretimine geçilmesi pek olası görünmüyor. Dijital platformlarda artık sıkça karşılaştığımız bir durum, bir sezonunu izlediğimiz dizinin ikinci sezonunun iptal edilmesi veya içeriklerin platformdan kaldırılması gibi “çözümleri” daha fazla görmek olabiliriz. Hollywood’da bir değişim kaçınılmaz, ama bu değişimin nasıl olacağını ise zamanla göreceğiz.