ABONE OL
Güven Duygusu ve Temel Güvenin Önemi
Tüm insanların en temel ihtiyacı güven duygusudur. Bir birey, yaşamının ilk yıllarındaki deneyimleri aracılığıyla çevresine dair çıkarımlar yapar. Bu süreç, insanlara ve dünyaya duyduğu güvenin şekillenmesine neden olur; bu olguya ise temel güven duygusu denir.
Temel güven duygusu, hamilelik ile birlikte şekillenmeye başlar. Hamilelik döneminde bebek, annenin zihninde önemli bir yer edinir. Bebek dünyaya geldiğinde, çevresi onun için tamamen yeni, anlaşılmaz ve kaygı verici bir alan oluşturur. Onun karnının doyurulması, düzenli uyku alması ve altının temizlenmesi gibi temel ihtiyaçları vardır. Bu süreçte, bebek dış dünyadan gelen korkutucu unsurlardan korunmak ve sakinleştirilmek için bir yetişkinin varlığına ihtiyaç duyar.
Annenin, bebeğinin ihtiyaçlarını düzenli ve sürekli bir şekilde karşılaması, ona sevgi ve şefkat göstermesi, kucağına alması, göz kontağı kurması ve ona konuşması, bebek tarafından anlaşılma ve sevgi olarak algılanır. Bu güvenli bağ sayesinde bebek, dünyayı daha güvenilir bir yer olarak görmeye başlar ve temel güven duygusu gelişir.
Anne, bebeği ağladığında onun ihtiyaçlarını anlamalı ve bu ihtiyaçları karşılamalıdır. Bu durum, anne-bebek arasındaki ilişkiyi güçlendirir. Bebeğin annesiyle kurduğu bu ilk ilişki, ileriki yaşamında diğer insanlarla olan ilişkileri için bir model oluşturur. Bebeğin dünyaya geldiği ilk 1-2 ayda bebek, yalnızca kendisini algılar. Bu dönemde bebek, annesi ve kendisi arasında ayrım yapamaz; yani bebek için annesi ve kendisi bir bütün oluşturmaktadır. Bu iç içe geçmişlik, bebeğin temel güven duygusunun gelişimi açısından son derece önemlidir.
Bu dönemde annenin, bebeğin ihtiyaçlarının farkında olması ve bebekten uzun süre ayrı kalmaması gerekmektedir. İhtiyaçlarının karşılanması yoluyla annesi ile bir bağ kuran bebek, zamanla annesini tanımaya başlar. Bebek yaklaşık 4 aylık olduğunda, yavaş yavaş kendisini annesinden ayrı bir varlık olarak görmeye başlar. 7. ay itibarıyla bebek, dış dünyaya daha fazla ilgi duymaya başlar ve bu dönemde annesini diğer insanlardan ayırt etmeye başlar.
Bebekte, annesi dışındaki kişilere karşı yabancılama durumu ortaya çıkar. Yaklaşık 9 aylıkken bebek, daha hareketli hale gelir ve anneden ayrılarak emeklemeye ve yürümeye başlar. 14 ay civarında, anneden ayrılan bebek, dış dünyayı keşfederken annesinin uzun süre yokluğunda, annesinin kaybolduğunu düşünür. Bu durum, bebeği derin bir kaygıya sürükler. 1.5-2 yaşları arasında bebek, annesine yeniden yapışmaya başlar. 2 yaşına girdiğinde çocuğun duygusal gelişimi artar ve annesinden daha rahat ayrılabilir.
Anne-Bebek İlişkisinde Etkileyen Faktörler
- Annenin ailesi ile olan ilişkileri
- Annenin eşi ile ilişkisi
- Annenin ruhsal durumu
- Doğum sonrası aile desteği
- Ekonomik sorunlar
- Annenin, bebek sahibi olmaya hazır olup olmaması
- Anne ve babanın bebeği isteyip istememesi
Eğer anne ve baba bebek sahibi olmayı yürekten istiyorsa, anne bebekle ilgili kaygılı değilse ve diğer sorunlar yoksa, hamilelik ve lohusalık süreci daha huzurlu geçecektir. Annenin bu sakin durumu, bebeğinin ihtiyaçlarına uygun şekilde yanıt vermesini ve onu sakinleştirmesini kolaylaştırır; dolayısıyla bebek de daha huzurlu olur.
Bebek ihtiyaçları düzenli ve sürekli bir şekilde karşılanmadığında, bebekte güvensizlik duygusu gelişir. Kaygılı anneler, bebekleri bir sıkıntı yaşadığında veya ağladığında uygun tepkiyi veremeyebilir ve çocuğu sakinleştirmekte zorlanabilirler. Çünkü bebek, annenin kaygısını hissedecektir. Bu nedenle, annenin çocuk sahibi olmaya hazır olması ve ruhsal durumu büyük önem taşımaktadır.
İlk kez bebek sahibi olan anneler, çocuklarını ne sıklıkla kucaklarına almaları gerektiği konusunda endişe duyabilirler. Aile büyüklerinden veya okuduklarından duydukları öneriler kafa karıştırıcı olabilir. Ancak, bebeği kucaklama davranışının, onu besleme, uyutma veya altını temizleme kadar önemli olduğu unutulmamalıdır. Çünkü kucağa alınan çocuk, annesi ile güçlü bir bağ kurar ve kendisini güvende hisseder.
Bebeğin mizacı, kucakta tutulma süresinde etkili bir faktördür. Her bebek, kendine özgü bir mizaçla dünyaya gelir ve bu nedenle her anne-bebek ilişkisi de farklıdır. Bu nedenle, tüm bebekler için geçerli bir kucakta tutma süresi belirlemek yanıltıcı olabilir. Burada, bebeğin ihtiyaçlarını gözlemleyerek hareket etmek gereklidir.
Çocuğun içinde bulunduğu gelişim aşaması da, kucakta tutulma süresi açısından göz önünde bulundurulmalıdır. Yeni doğmuş bebeklerin daha fazla kucakta olmaya ihtiyaç duyması normaldir. Bebek büyüdükçe ve ihtiyaçları karşılandıkça, temel güven duygusu geliştikçe, yavaş yavaş anneden bağımsız hareket etmeye başlar ve kucakta geçirdiği süre de kısalır.
Böylece, ilk aylarda annesinin kucağında uzun süre geçiren bebek, zamanla daha uzun süre anneden ayrı kalabilmeye başlar. Bu sebeple anneler, bebekte temel güven duygusunu geliştirmek amacıyla, ilk aylarda bebeklerini daha uzun süre kucakta tutmaktan çekinmemelidirler.
Bebekler, yaklaşık 7 ay civarında annesi dışındaki kişileri yabancılamaya başlarlar. Bu durum, bebeklerin kucakta geçirdiği sürenin artmasına neden olabilir. Bu sürecin normal gelişimin bir parçası olduğu ve geçici bir dönem olduğu unutulmamalıdır.
1,5-2 yaş arasındaki dönemde bebek, önceki döneme kıyasla annesine daha fazla yapışır. Bu dönemde de daha fazla kucakta kalmak istemesi, normal bir durumdur.
Bebeği uzun süre kucağa almamak, sağlıklı bir davranış değildir. Bebeğe kendi başına uyumayı öğretmek amacıyla, onu uzun süre kucağa almadan yatağında bekletmek, çocuğun ruhsal gelişimini olumsuz etkileyebilir. Bu tutum, bebek tarafından “dünya tehlikeli bir yer” olarak algılanmasına neden olur ve anne ile bebek arasındaki bağın oluşumunu engeller.
Ayrıca, çocuğu ağlarken kucaklamadan uzun süre ağlamasını beklemek, annenin de kendisini kötü hissetmesine sebep olacaktır. Bu nedenle bu yöntemden kaçınılmalıdır.
Kaygılı annelerin, çocuğun en küçük ağlamasında onu hemen kucaklaması ve kendi başına sakinleşmesine izin vermemesi de yanlış bir yaklaşımdır. Bu tutum, anne ile çocuk arasında bağımlı bir ilişki geliştirebilir.
Sağlıklı bir anne-bebek ilişkisinde anne dikkatli olmalı, ancak bu dikkati abartmamalıdır. Bebeğinin ağlama nedenini araştırmadan onu kucağına almamalıdır. Böylece, bebeği ne zaman kucaklaması gerektiğini daha iyi anlayabilir.
Çocuk sahibi olmak isteyen kadınların, hamilelik öncesi dönemden itibaren ruhsal sağlıklarına özen göstermeleri büyük önem taşımaktadır.