1. Haberler
  2. Dünya
  3. Fransa’daki Banliyö İsyanlarının Arka Planı ve Sosyal Eşitsizlikler

Fransa’daki Banliyö İsyanlarının Arka Planı ve Sosyal Eşitsizlikler

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Fransa’da Banliyö İsyanları: Derin Sosyal Eşitsizliklerin Yüzeyi

Fransa'da Banliyö İsyanları: Derin Sosyal Eşitsizliklerin Yüzeyi

Geçtiğimiz hafta Paris’in banliyösünde, genç Nahel M.’nin polis kurşunuyla hayatını kaybetmesi, Fransa’nın dört bir yanında, özellikle banliyölerde büyük bir isyan dalgasını tetikledi. Bu tür olaylar Fransa’da ilk kez yaşanmıyor; daha önce de çalışma saatleri, Sarı Yelekliler hareketi ve emeklilik yaşı gibi konularda protestolar gerçekleştirilmişti. Ancak, mevcut banliyö krizinin kökleri daha derin ve karmaşık.

Fransız medyasında sıkça göçmenler üzerinden tartışılan bu kriz, aslında birkaç nesil boyunca biriken bir dışlanmışlık hissinin sonucunu yansıtıyor. Fiziksel ve sosyal olarak merkezden uzak kalan bu topluluklar, kendilerini toplumdan dışlanmış ve “değersiz” hissediyorlar. Bu durum, 1980’li yıllara kadar uzanıyor. 2005 yılında, iki gencin polisten kaçarken saklandıkları elektrik trafosunda hayatını kaybetmeleri, büyük bir banliyö isyanına yol açtı. Olayların ardından bir süre sükunet sağlansa da, banliyölerin problemleri daha görünür hale geldi. İktidarın, banliyöleri metro hatlarıyla merkeze bağlama ve devlet kurumlarının bu bölgelerle ilişkilerini güçlendirme çabaları, yaşanan son isyan gösteriyor ki, konunun derinlemesine ele alınmadığını ortaya koyuyor.

BBC Türkçe’ye konuşan Paris 8 Vincennes-Saint-Denis Üniversitesi sosyologu Michel Kokoreff, bu mahallelerde derin sosyal eşitsizlik ve adaletsizlik duygusunun hâkim olduğunu belirtiyor. Kokoreff, “Cumhuriyetin verdiği sözleri tutmadığı” algısının toplumda yaygın olduğunu ifade ediyor. “Olayların başlangıç noktası, 17 yaşındaki Fransız ve Cezayirli Nahel’in polis tarafından öldürülmesiyle başladı ve bu durum, ‘polis şiddeti’ ve devletin ırkçılığına kadar uzanıyor” diyor.

Banliyölerin Sosyal ve Ekonomik Anlamı

1990’lardan sonra banliyölerde saha çalışmaları yapan Doç. Dr. Mustafa Poyraz, BBC Türkçe‘ye bu bölgelerin 1945’ten sonra büyük bir dönüşüm sürecine girdiğini aktarıyor. Banliyölerin doğuşu, şehirleşme ile başlıyor: “1945’ten sonra Fransa’da ekonomik ve sosyal dönüşüm süreci başladı. Devlet, konut sorununa yanıt vermek amacıyla on binlerce sosyal konut inşa etti. Bu konutlar, 70 ve 80’li yıllara kadar yenileriyle sürekli genişletildi. İlk olarak Fransızlar bu konutlara yerleşti; Paris’teki evlerin küçük, bu konutların ise geniş olması, alt ve orta sınıftan genç çiftlerin buraya yönelmesine neden oldu.”

Sosyal ve Kültürel Yetersizlikler

Sosyal ve Kültürel Yetersizlikler

Poyraz, sosyal konutlara yerleşen insanların kısa sürede, bu bölgelerin gündelik hayatın gerekliliklerini karşılayamadığını fark ettiğini belirtiyor. “Eğlence ve sosyal aktivite alanlarının yokluğu yüzünden, bu insanlar sosyal hayatlarını sürdürmek için Paris’e gitmek zorunda kalıyorlar. Bu durum, Lyon, Lille ve Marsilya gibi diğer şehirler için de geçerli” diyor. Ayrıca, kültürel ve günlük yaşamın zenginliği açısından sosyal konutların eksiklikleri, 80’li yıllarda daha belirgin hale geldi. Kredi sisteminin gelişmesiyle birlikte, ev sahibi olma imkanları da arttı. Ancak bu döneme kadar banliyölerde göçmen yoğunluğu yoktu.

  • 1970’lerde Fransa’da göçmenler için aile birleştirme kanununun çıkmasıyla birlikte, Cezayir, Fas ve Tunus’tan göçmenler banliyölere gelmeye başladı.
  • Sosyal konutların ucuz olması, yoksul Fransızların da burada yaşamaya devam etmesine neden oldu.
  • İkinci kuşak oluşmasıyla, çocukların topluma entegrasyonu ve iş bulma sorunları ortaya çıktı.

Poyraz, yerel devlet kurumlarının ve belediyelerle ilişkilerin güçlü olmaması nedeniyle, birçok sorunun yoğunlaşmasının sıkışıklığa yol açtığını ifade ediyor. “Bu sıkışıklık zaman zaman patlamalara yol açıyor. Ayrıca, 1985’ten sonra Fransa’da artan işsizlik bu bölgeleri daha derin bir sorun haline getirdi” diyor. Kokoreff, 1980’lerin başından itibaren uygulanan şehir politikalarının, etnik yoğunlaşmayı azaltma ve sosyal çeşitliliği teşvik etme adına beklenen etkileri yaratmadığını belirtiyor.

İsyanın Temel Nedenleri

Poyraz, 2005’teki olayların ardından devlet kurumlarının bu sorunların bilincine vararak, kentsel yenilenme projeleri geliştirdiğini ancak bu önlemlerin yetersiz kaldığını ifade ediyor. “Bu gençlerin ve halkın kültürel alanlara erişim imkânlarının artırılması, farklı insanlarla etkileşimde sosyalleşme koşullarının sağlanması kritik bir mesele. Ötekileşmenin önüne geçmenin en etkili yolu, çoklu ilişki ağlarını güçlendirmektir” diyor.

Ancak, Poyraz, 1980’lerin başında sosyalistlerin iktidara gelmesiyle banliyölerin politikleştiğini ancak bu umudun gerçekleşmediğini belirtiyor. “90’lara doğru banliyödekiler, politik alandan kopmaya başladı. 2005’teki gençlerin isyanı, büyük oranda politik alanın açılması adına bir çaba olarak değerlendirilebilir” diyor.

Gençlerin Düşünceleri ve İsyanın Dinamikleri

Poyraz, bu bölgelerdeki gençlerin toplum içindeki oranının diğer mahallelere göre çok daha yüksek olduğunu vurguluyor. “Gençlerdeki işsizlik oranı şehir merkezlerine kıyasla çok daha fazladır. Parayı bir şekilde bulmaları gerekiyor ve bu durum, banliyölerin uyuşturucu ticareti gibi yasadışı faaliyetlere dönüşmesine neden oluyor” diyor. Toplumdan kopukluk, işsizlik ve kendilerini temsil edecek bir mekanizma bulamamaları, gençlerin tepkisini artırıyor. “Bu sosyal konutlarda yaşayan genç gruplar arasında her gün polisle gerginlik yaşanıyor” diyor.

Kokoreff, bu gençlerin banliyö nüfusunun sosyal zorluklarının merkezinde olduklarını vurgulayarak, “Toplum sürekli olarak onları dışlıyor. Ancak aynı zamanda kontrol edilemezler ve kaybedecek hiçbir şeyleri yok” diyor.

Devletin Tepkisi ve Sorumluluklar

Poyraz, hükümetin isyanı yatıştırmak adına aldığı tedbirlerin, kamuoyunu sakinleştirmeye yönelik olduğunu ifade ediyor. “Devlet, güvenliği sağlamakla yükümlü olduğu için belli tedbirler almaya çalışıyor. Ancak bu mesele, birçok alarmı çaldıracak bir tepkiye neden oldu. Banliyöler, ‘biz buradayız’ demek için tekrar kendilerini gösterecektir” diyor. Ayrıca, Poyraz, bu olaylarda sadece mahallenin gençleri değil, bazı fırsatçıların da yer aldığını belirtiyor.

Kokoreff, Cumhurbaşkanının siyasi partilerin üzerinde, tansiyonu düşürmek adına diyalog kurma rolünü üstlendiğini ancak bakanların tam tersi bir politika izlediğini vurguluyor. “Haydutların şiddeti” gibi konularla, sorumluluklarından kaçmaya çalışıyor. Bu durum, birçok Fransız tarafından kabul edilmiyor ve bu nedenle aşırı sağcılara yönelmek yerine ülkeyi sakinleştirmek için daha güçlü adımlar atması bekleniyor.

Sorunun Kapsamı ve Toplumsal Dinamikler

Sorunun Kapsamı ve Toplumsal Dinamikler

Poyraz, bu sorunun Fransa’daki diğer sosyal sorunlarla birlikte ele alınması gerektiğini belirtiyor. “Sadece göçmenler değil, yoksul Fransızlar da burada yaşıyor. Toplumun dışına itilmiş olanlar, kendilerini “değersiz” hissediyorlar. Bu nedenle bu sorun, göçmenleri aşan bir boyutta, ekonomik ve sosyal mekanizmalarla da ilişkili. Ancak bu durumu ‘yabancı meselesi’ olarak görmek, pek çok kişinin işine geliyor” diyor.

Kokoreff, sağın bu bağlamda güçlenme ihtimalinin endişe verici olduğunu belirterek, “Polis reformu yapılarak halkla ilişkilerin yeniden tesis edilmesi gerekiyor. Ancak devlet ve polis kurumu, statükonun korunmasını tercih ediyor ki bu uzun vadede sürdürülemez” diyor.

Fransa’daki Banliyö İsyanlarının Arka Planı ve Sosyal Eşitsizlikler
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

xGundem ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin