Covid-19 İzleme Kurulu Üyesi Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz’un Değerlendirmeleri
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Covid-19 İzleme Kurulu Üyesi ve Halk Sağlığı Uzmanı Doç. Dr. Cavit Işık Yavuz, BirGün’ün sorularını yanıtladı. Doç. Dr. Yavuz, hem salgınla geçen bir yılı değerlendirirken hem de günümüzdeki tabloya dair görüşlerini paylaştı.
Pandemiyle mücadelede geride kalan bir yılı nasıl değerlendirirsiniz?
Salgının seyri hakkında kesin bir değerlendirme yapmak oldukça güç. Bunun temel nedeni, mevcut “verilerin” sorunlu olması. Belirsizliklerle dolu bir süreç yaşadık. Ağırlaşan sosyoekonomik sorunlara ve derinleşen eşitsizliklere yeterli yanıt verilemedi. Salgının sınıfsal karakteri daha belirgin hale geldi; yoksulluk ve eşitsizlikler derinleşti. Özellikle sonbahardaki sert yükseliş ve ardından gelen mutasyon tehdidi, bizi yeni bir riskli döneme soktu. Aşılamada işler, kamuoyuna aktarılan bilgiler doğrultusunda gitmedi ve hâlâ gitmiyor. Bu bir yıl içerisinde salgını tam anlamıyla sönümlendiremedik. Birçok alanda sorunlarla dolu bir salgın yönetimi süreci yaşandı. Süreci, “Pandeminin Düşürdüğü Maskeler: COVID-19 Salgınının Muhasebesi” başlıklı kitabımızda yer verdiğimiz üç kelimeyle özetleyebiliriz: Belirsizlik, tükeniş ve fırtına.
Yeni normalleşme dönemini nasıl değerlendiriyorsunuz? İllerin kategoriye ayrılması doğru bir yöntem mi?
Bulaşıcılığı ve salgının yayılımını kontrol altına alabilmek için, toplumun hareketliliğini sınırlamak amacıyla salgının yaygınlığına göre farklı düzeylerde kısıtlamalar yapılması gerekiyor. TTB raporlarında, salgının ikinci ayından itibaren izlenecek stratejilerin önemi vurgulanmıştı ve üç temel ilkenin altı çizilmişti:
- Pandeminin ülkeye yayılımını önlemek, yavaşlatmak veya sınırlamak,
- Vaka ve ölüm sayısını azaltmak,
- Ülkedeki altyapının sürdürülebilirliğini sağlamak ve ekonomiye etkisini azaltmak.
Yapılan sınıflamaya göre ülke nüfusunun ancak yüzde 12’si düşük risk grubunda, yüzde 33’ü orta, yüzde 41’i yüksek ve yüzde 14’ü de çok yüksek risk grubunda. Yani, nüfusumuzun yarısından fazlası yüksek ve çok yüksek risk grubundayken “normalleşiyoruz.”
Dünya normalleşme adımlarını nasıl atıyor?
Salgının başından bu yana hangi önlemlerin ne kadar etkili olduğu, kısıtlamaların kapsamının nasıl olması gerektiği ve bunların ne zaman gevşetileceği gibi sorulara yanıt aranmaktadır. Ülkeler, aşamalı açılma planları yapıp, bu planları bölgesel ve yerel düzeyde uygulamaya çalışıyorlar. Hem Avrupa’da hem de ABD’de belirli kriterler üzerinden bu tür sınıflandırmalar oluşturulmakta. Özellikle okulların açılması sürecinde toplumsal yayılım düzeyini belirlemek amacıyla bu tür sınıflandırmaların kullanıldığını gözlemliyoruz. Hem bu kriterler hem de uygulamalar ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir.
Vaka sayıları nasıl düşürülebilir?
İller arasında geçişkenlik olduğu sürece, hele ki mutant varyantların hızla yayıldığı bir dönemde vaka sayılarının azalması zor görünüyor. Açılma süreci olmasaydı bile mutant varyantlar nedeniyle zaten bir artış eğilimi vardı ve açılma bu artış eğilimini daha da artırabilir. Bu aşamada, özellikle mutant varyantların yayılımı düşünülerek test stratejisini gözden geçirmek, aşılama çalışmalarını yoğunlaştırmak, izolasyon ve temaslı takibini etkinleştirmek, dışarıda izolasyon olanakları sağlamak ve yaygınlaştırmak, mutant varyantların aşı üzerindeki etkilerini belirlemek, izolasyon, karantina ve temaslı takiplerini sürdürmek, ekonomik ve sosyal destekleri artırmak ve toplumsal uyumu iyileştirmek elzem. Ancak, kongreler ve kalabalık cenaze gibi etkinliklerden etkilenen toplumun yorgunluğu ve salgın yönetimine duyulan güvensizlik, kaygıları derinleştiriyor.
Vaka sayısı hızla artarken test sayıları düşüyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Toplam vakaların açıklanmaya başlandığı 25 Kasım’da 28 bin vaka tespit edilmiş ve 164 bin test yapılmıştı. Aralık ayının ortasından sonra bazı günlerde test sayıları 200 bini aşmıştı, ancak Ocak ayının sonuna doğru test sayıları azalmaya başladı. Örneğin, 27 Ocak-2 Şubat haftasında günlük ortalama test sayısı 154 bine, vaka sayısı ise 6 bine düştü. Ancak bu haftadan sonra test sayısı ortalamaları azalmaya devam ederken, ortalama vaka sayısı artmaya başladı. Son olarak, 24 Şubat-2 Mart haftasında günlük test ortalaması 122 bin civarında, ortalama vaka sayısı ise 9 bin 669 oldu. Test sayısının azalmasının nedenleri, testlerin ayrıntılarının açıklanmaması nedeniyle tam olarak anlaşılamıyor.
Zorlu Bir Dönem Bizi Bekliyor
Aşılama hızına dair ne söylersiniz?
Ocak ayının ortasında aşılamaya başladık. Tek doz aşı yapılan kişi sayısı açısından kötü durumda değiliz, ancak aşı teminindeki gecikme, ilerlememizin yavaş olmasına neden oluyor. Bu sırada dünya genelinde de bir aşı sıkıntısı olduğunu unutmamak gerekiyor. Aşı üretiminin ve bu konuda altyapı ile teknolojinin hayati önemde olduğu, kapattığımız köklü enstitünün yerini dolduramadığımızı bir kez daha görmüş olduk. Şu anda toplumun iki doz aşısını tamamlayabildiğimiz kesim yalnızca yüzde 3 civarında, dolayısıyla daha çok yolumuz var. Varyant mutantların aşı etkisini nasıl değiştireceği de henüz netleşmedi. Bu nedenle, zorlu bir dönemle karşı karşıyayız.
Sinovac aşısına ilişkin görüşünüz ne? Aşılamayı tek bir aşı üzerinden yürütmek doğru mu?
Etkili ve güvenli olduğu kanıtlanan her aşıya ihtiyaç duyuyoruz. Bu nedenle, aşının hangi şirket tarafından üretildiğinden bağımsız olarak, aşının etkinliği ve güvenliği önemlidir. Ülkemizde kullanılan inaktif aşının farklı ülkelerde yapılan faz çalışmalarında çeşitli sonuçlar açıklandı. Bu aşının faz-3 çalışma sonuçları henüz bilimsel bir dergide yayımlanmadı. Yayın yapıldığında aşı ile ilgili bilimsel verileri daha net göreceğiz. Ancak yapılan açıklamalarda aşının ölümleri ve ağır hastalanmayı önlemedeki başarısı önemli bir avantaj olarak öne çıkıyor. Koruyuculuğu konusunda farklı rakamlar verilmesi, ülkelerde yürütülen çalışmaların çeşitliliğinden kaynaklanıyor olabilir. Etkili ve güvenli olduğu kanıtlanan farklı aşıların uygulanması birçok açıdan faydalı olacaktır.