Böbrek Taşları: Çocuklarda Artan Bir Sorun
Böbrek taşları, genellikle yetişkinlerde rastlanan bir sağlık problemi olarak bilinse de, son yıllarda çocuklarda da görülme sıklığı artmaktadır. Bu rahatsızlık, böbrek kanallarında oluşan mineral içerikli sert kitlelerin neden olduğu şiddetli ağrılarla kendini göstermektedir. Özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde çocuk vakalarının sayısında kaydedilen artış, endişe verici bir durum haline gelmiştir. Michigan Üniversitesi C.S. Mott Çocuk Hastanesi’nde pediatrik ürolog olarak görev yapan Kate Kraft, Washington Post’a verdiği bir röportajda, son on yılda bu tür vakaların her yıl yaklaşık yüzde 10 oranında arttığını belirtmiştir. Türkiye’de de benzer bir artış gözlemlenmekte; hatta bebeklerde bile böbrek taşı sorunları yaşanmaktadır.
‘Aileleri İkna Etmekte Zorlanıyoruz’
Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ile Çocuk Nefrolojisi Uzmanı Prof. Dr. Mahmut Çivilibal, “Son yıllarda ultrasonografinin daha yaygın bir şekilde kullanılması ve çocuklarda böbrek taşları konusundaki farkındalığın artması, bu durumun daha kolay saptanmasına ve dolayısıyla daha sık tanı konulmasına olanak tanıdı” diyerek şu şekilde devam etti:
- “Bir çocukta, özellikle de bir bebekte böbrek taşı saptayıp ailelerine sakin bir dille ‘bebeğinizin böbreğinde taş var’ dediğimizde, hemen hemen her zaman ‘Yok artık doktor bey, küçücük bebekte böbrek taşı mı olur?’ cevabını alıyoruz. Aileleri ikna etmekte zorluk çekiyoruz. Toplumumuzda böbrek taşları genelde erişkinlerin hastalığı olarak kabul ediliyor; ancak bu durum artık değişiyor.”
- “Böbrek taşlarının artışının nedenlerine bakacak olursak, modern yaşamın getirdiği hareketsizlik, beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikler ve çeşitli nedenlerle daha sık vitamin ilaçlarının kullanılması, böbrek taşlarının daha sık ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca, iklim değişikliğinin de böbrek taşlarının sıklığındaki artışta önemli bir etken olduğu düşünülmektedir. Yükselen sıcaklıklar, sıvı kaybını artırarak çocukları daha fazla etkiler ve bu durum idrarda daha yüksek mineral konsantrasyonlarına yol açarak böbrek taşı oluşumuna zemin hazırlar.”
‘Polikliniğimize Başvuran Hasta Sıklığındaki Artışı Çok Net Gözlemliyoruz’
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de son yıllarda çocuklarda böbrek taşlarının artış gösterdiğine dikkat çeken Prof. Dr. Mahmut Çivilibal, şöyle belirtti:
- “Böbrek taşı sıklığı coğrafi değişiklikler gösterir; az gelişmiş ve sıcak iklim kuşağındaki ülkelerde daha sık görülmektedir. Ülkemiz, Balkanlar’dan Hindistan’a uzanan endemik taş kuşağında yer almaktadır ve diğer ülkelere kıyasla daha sık böbrek taşları görülmektedir. Bilimsel makaleler, dünyanın birçok ülkesinde çocuklarda böbrek taşlarının ABD’deki yıllık artışına benzer şekilde hatta bazı ülkelerde daha yüksek olduğunu ve önümüzdeki yıllarda bu durumun katlanarak artacağını bildirmektedir.”
- “Ülkemizde okul çağındaki çocuklarda böbrek taşı görülme sıklığı yaklaşık yüzde 1 civarındadır. Daha da önemlisi, kronik böbrek hastalığı olan Türk çocuklarının yüzde 8’inde temel nedenin böbrek taşları olduğu saptanmıştır. Ülkemizde yıllık artış oranıyla ilgili geniş kapsamlı çalışmalar olmamakla birlikte, polikliniğimize başvuran hasta sıklığındaki artışı çok net gözlemliyoruz.”
En Çok Hangi Yaş Grubunda Görülüyor?
Prof. Dr. Mahmut Çivilibal, ülkemizden ve dünyanın farklı bölgelerinden yapılan yayınlarda çocuklarda böbrek taşlarının ortalama tanı yaşının 3-11 yaş olduğunu belirtmiştir. Bu hastaların yaklaşık yarısı ise 5 yaş altındadır. Radyolojik tanı yöntemlerindeki gelişmeler, küçük yaştaki hastaların ve asemptomatik olguların tanı almasına olanak sağlamıştır. Hastalık, erkeklerde daha sık görülmekte olup birçok ülkede erkek/kız oranı 1-3 arasında değişiklik göstermektedir.
Böbrek Taşlarının Belirtileri
Hastalığın belirtileri hakkında bilgi veren Prof. Dr. Çivilibal, şu bilgileri paylaşmıştır:
- “En sık başvuru yakınması hematüri (idrarda kan görülmesi) ve karın ağrısıdır. Diğer başvuru şikayetleri arasında idrar yolu enfeksiyonu, ağrılı idrar yapma, idrar kaçırma, huzursuzluk ve böbrek yetersizliği sayılabilir. Hastaların yaklaşık yüzde 30’u semptomsuz olabilir ve başka bir nedenle yapılan ultrasonografide taşlar tesadüfen saptanır. Aileler, çocuklarında bu belirti veya bulgularla karşılaştıklarında mutlaka hekime başvurmalı ve böbrek taşlarına yönelik tetkikler yaptırmalıdır.”
Nasıl Bir Tedavi Yöntemi Uygulanıyor?
Prof. Dr. Mahmut Çivilibal, tedavinin iki temel aşamasının bulunduğunu belirtmiştir:
- “İlki, akut problemlerdeki acil tedavi uygulamalarıdır. Varsa ağrının ilaçlarla giderilmesi, bol sıvı verilmesi (ağızdan veya gerekirse damar yoluyla) ve eşlik eden üriner enfeksiyonu olanlarda antibiyotik tedavileri uygulanır.”
- “İkincisi, taşın uzaklaştırılmasına yönelik tedavilerdir. Günümüzde en sık ve uygun vakalarda ilk başvurulan yöntem, taş kırma (ESWL, ultrason eşliğinde ses dalgalarıyla taşın kırılması) yöntemidir. Taş kırma yöntemiyle vücuttan atılamayan veya bu yöntem için uygun olmayan vakalarda endoskopik yöntemler veya açık cerrahi uygulamalarla taş çıkarılır. Bazen de hiçbir cerrahi işleme gerek kalmadan hasta kendiliğinden taşı düşürür. Taşın kendiliğinden düşürülmesi veya taş kırma ya da cerrahi işlemlerle vücuttan uzaklaştırıldıktan sonra yeni taş oluşumunun engellenmesine yönelik önlemler alınmalıdır. Bol su içmek, kısıtlı tuz, potasyum içeriği zengin sebze ve meyveleri tüketmek, aşırı hayvansal proteinlerden kaçınmak ve gerekli hallerde ilaç tedavileri bu önlemlerin başlıcalarındandır.”
Önlem Alınması İçin Dikkat Edilmesi Gerekenler
Böbrek taşlarının oluşumunda genetik yatkınlığın rolü bilinse de, son yıllardaki artışın daha çok beslenme alışkanlıkları ve yaşam tarzındaki değişikliklerle ilişkili olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Mahmut Çivilibal, şu önemli bilgilerin altını çizmektedir:
- “İşlenmiş gıdalar, ambalajlı hazır ürünler ve fast food yiyecekler, temel besin maddeleri açısından fakirken sodyum içerikleri oldukça yüksektir. Bu durum, vücudun mineral dengesini bozarak kalsiyum ve oksalat seviyelerini etkileyebilir; bu mineraller böbrek taşlarının oluşumunda büyük bir öneme sahiptir.”
- “Sıvı alımı ve beslenme alışkanlıkları, taş oluşumunun yanı sıra mevcut taşların düşürülmesi veya tedavisinde de son derece önemlidir. Ne yazık ki, toplum olarak suyu az, tuzu ise fazla seviyor ve tüketiyoruz. Taş oluşumunu en aza indirmek, mevcut taşların doğal yollarla düşürülmesini sağlamak ve gelecekte taşların yeniden ortaya çıkmasını önlemek için en önemli iki unsur, bol su içmek ve tuzu az tüketmektir. Ayrıca, potasyum içeriği zengin sebze ve meyveleri sıkça tüketmek, aşırı hayvansal protein alımına dikkat etmek ve idrarın alkalileştirilmesi amacıyla doğal limonata ve portakal suyu içmek de faydalı olacaktır.”
Fotoğraflar: iStock