Böbrek Hastalıkları ve Yaşam Kalitesi
Bireylerin hastalıklarının farkında olmamaları, sıklıkla “son dönem böbrek yetmezliği” gibi ciddi sağlık sorunlarının gelişmesine yol açmakta ve bu da yaşam kalitesini olumsuz etkilemektedir. Türk Nefroloji Derneği Başkanı Prof. Dr. Kenan Ateş, kronik böbrek hastalığının dünya genelinde her 10 erişkinden birini etkilediğini ve her yıl 2,5 milyon insanın bu hastalığın neden olduğu sorunlar yüzünden hayatını kaybettiğini vurgulamaktadır. Ne yazık ki, Türkiye, böbrek hastalığı sıklığı açısından en yüksek oranlara sahip ülkeler arasında yer almaktadır.
Bu yıl Dünya Böbrek Günü’nün küresel sloganı ise “Böbrek Hastalığı ile İyi Yaşamak” olarak belirlenmiştir. Türk Nefroloji Derneği, 2021 yılı Dünya Böbrek Günü ve haftasında “Böbrek Hastasıyım, Hayata Bağlıyım” sloganıyla bir kampanya başlatmıştır.
Hastalığın Ciddiyeti
Prof. Dr. Ateş, hastalığın küresel tehdit seviyesinde ilerlediğine ve çok ciddi sonuçlar doğurduğuna dikkat çekmektedir. “Hastalarımızın yaşam kalitesini değerlendirmek ve saptanan sorunlara yönelik çalışmalar yapmak için, www.dunyabobrekgunu.org adresinde bir Yaşam Kalitesi Anketi hazırladık. Bu anketin sonuçlarına göre hastaların yalnızca üçte biri yaşam kalitelerinin iyi olduğunu belirtmiştir. Ankete katılan her dört böbrek hastasından üçü, hastalıklarının günlük fiziksel aktivitelerini, çalışma durumlarını, uyku düzenlerini ve genel yaşam tatminlerini olumsuz etkilediğini ifade etmiştir. Ayrıca, hastaların büyük bir çoğunluğu (%87) aile desteklerinden, %91’i ise sağlık hizmetlerinden belli derecelerde memnun olduklarını belirtmiştir.
- Böbrek hastalarının %82’si diyet yapmaktan rahatsızlık duyduğunu belirtmiştir.
- %85’i çok sayıda ilaç kullanmaktan endişe duymaktadır.
- %84’ü hastaneye sık sık kontrol için gitmekten rahatsızdır.
- %81’i doktorlara veya diğer sağlık personeline bağımlı olmaktan sıkıntı yaşamaktadır.
- %88’i geleceğe yönelik belirsizlikten rahatsızlık hissederken, %78’i ailelerine yük olmaktan kaygı duymaktadır.
Ölüm Oranları ve Sağlık Sorunları
Her yıl yaklaşık 2,5 milyon kişinin hastalığın yol açtığı sorunlar nedeniyle yaşamını yitirdiğini hatırlatan Ateş, “Kronik böbrek hastalarında başta kalp-damar hastalıkları olmak üzere eşlik eden sağlık sorunları nedeniyle maluliyet ve ölüm oranları oldukça yüksektir. Bu hastalar sık sık hastaneye yatmak durumunda kalmaktadır. Üstelik, kalp-damar hastalıkları, kanser gibi pek çok hastalıkta ölüm oranları düşerken, kronik böbrek hastalığında bu oranların artmakta olduğunu görmekteyiz. Halen kronik böbrek hastalığı, tüm ölümlerin yüzde 4,5’inden sorumludur ve bu hastalık, 1990 yılında tüm ölüm nedenleri arasında 17. sıradayken günümüzde 12. sıraya yükselmiştir. 2040 yılında ise 5. sıraya çıkması beklenmektedir” şeklinde konuşmuştur.
Kovid-19 Sürecinde Dikkat Edilmesi Gerekenler
Dernek Genel Sekreteri Prof. Dr. Mustafa Arıcı, böbrek hastalarının Covid-19 açısından en yüksek risk gruplarından birini temsil ettiğini ve bu hastaların olağan bakım süreçlerinin de olumsuz etkilendiğini ifade etmektedir. Arıcı, “Türk Nefroloji Derneği, salgının ilk aylarında hastaneye yatarak tedavi gören binin üzerinde böbrek hastasının verisini değerlendirerek uluslararası bilim dünyası ile paylaşmıştır. ‘Türk Nefroloji Derneği Covid-19 Deneyim Paylaşımı’ başlığı altında gerçekleştirilen bu çalışma, Türkiye’de 47 nefroloji kliniğinde 71 nefroloğun katılımıyla toplanan veriler doğrultusunda, Covid-19 nedeniyle hastaneye yatarak tedavi gören kronik böbrek hastalarında ölüm oranının %28.4, hemodiyaliz hastalarında %16.2 ve böbrek nakli hastalarında %11.1 olduğunu göstermiştir. Pandemi öncesinde kronik böbrek rahatsızlığı bulunan kişiler, Covid-19 hastalığının en ağır seyredebileceği riskli grubu oluşturmaktadır. Diyaliz tedavisi gören böbrek hastalarının bağışıklık sistemleri, enfeksiyonlarla mücadele açısından yeterince güçlü değildir. Bu nedenle, bu kişilerde zayıflayan vücut savunması nedeniyle enfeksiyon hastalıklarına karşı bir yatkınlık oluşmaktadır. Bu kişilerin pandemi süresince daha dikkatli olmaları, sıkı tedbirler almaları, tedavilerini aksatmamaları ve tedavi gereksinimleri haricinde mümkün oldukça evlerinde kalmaları önerilmektedir.”