Beslenme Trendleri Üzerine Bilgilendirici Sunum
Tıp Fakültesi Konferans Salonu’nda düzenlenen etkinlikte Aile Hekimliği Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Zerrin Gamsızkan, “Aralıklı mı beslenelim, acıkmadan mı yiyelim? Beslenmede Trend Yaklaşımlar” başlıklı bir sunum gerçekleştirdi. Doç. Dr. Gamsızkan, günümüzdeki beslenme anlayışının, geçmişteki deneyimlerin bir birikimi olduğunu vurgulayarak, toplumların damak zevkine, iklim koşullarına, kültürel yapısına ve coğrafi özelliklerine göre beslenme kültürlerinin nasıl şekillendiğini anlattı.
Azar azar beslenmenin, uzun yıllardır uygulanan kilo verme yöntemlerinden biri olduğuna dikkat çeken Gamsızkan, bu yöntemin kilo vermede olumlu sonuçlar sağladığını belirtti. Sunumunda yer verdiği araştırma sonuçlarına göre, sık aralıklarla beslenme ve öğün aralarında atıştırmanın, yüksek vücut kitle indeksi ve diyabet riski arasında doğrudan bir ilişki olduğunu ifade etti.
Doç. Dr. Gamsızkan, sık ve yoğun diyetlerin yağ hücrelerinin yaşam mücadelesini daha agresif bir şekilde sürdürmesine neden olduğunu belirterek, zayıflama diyeti uygulandıktan sonra yaşanan “yo-yo sendromu” durumunu da ele aldı. Bu sendrom, kaybedilen ağırlığın geri alınması veya daha fazlasının kazanılması olarak tanımlanmaktadır.
Günümüzde popüler hale gelen aralıklı beslenmenin, geleneksel kalori kısıtlama yöntemlerine göre daha az kısıtlayıcı olması nedeniyle cazip görüldüğünü dile getiren Gamsızkan, “Yapılan çalışmalar, sürekli enerji kısıtlaması uygulanan diyetlerin halsizlik ve isteksizlik hissi yarattığını, aralıklı beslenmenin ise daha yüksek enerji seviyeleri sunduğunu göstermektedir. Aralıklı programlar, gerginlik, öfke, kafa karışıklığı ve duygu-durum bozukluğunda anlamlı düşüşler sağlarken, dinçlikte de iyileşmeler gözlemlenmektedir” şeklinde konuştu.
Diyabet Riski ve Aralıklı Beslenmenin Etkileri
Aralıklı beslenmede sık yapılan hatalar üzerine de değinen Gamsızkan, “Aralıklı beslenme modelinde yeme zamanında sağlıksız besinlerin aşırı tüketimi görülebilmektedir. Ayrıca, aşırı çay ve kahve tüketimi demir ve mineral eksikliklerine yol açabilir. ‘Ben daha fazla aç kalabilirim’ düşüncesi de sık karşılaşılan yanlış inançlardandır” dedi.
Uzun süreli açlık durumunun vücut üzerindeki metabolik etkilerine dikkat çeken Gamsızkan, “İlk 4 saatten sonra kan glukozu düzeyleri değişirken, 12 saat sonunda açlık insülin seviyesi düşmeye başlar. Belirli bir noktadan sonra insülinin uyarılması ile denge durumu sağlanır. 18 saatlik açlık penceresindeki 6-8 saatlik süreçte keton seviyeleri artar. Eğer kilo verme amacınız varsa, aç kalma döneminde yağ yakımı gerçekleşir. Karaciğerdeki glikojen rezervleri tüketilirken, iç organ yağlanması ve kan lipitlerinde düşüş gibi birçok olumlu etki ortaya çıkar. Ayrıca, uygun zaman aralıklarında aralıklı oruç tutmak, kişinin sirkadiyen ritmi ile senkronize olmasına yardımcı olur ve kalp sağlığı üzerinde olumlu etkiler yaratır. Diyabet gelişimini azalttığına dair de çeşitli çalışmalar mevcuttur” ifadelerini kullandı.
Özelleştirilmiş Diyet Yaklaşımları
Diyette kişiye özel yaklaşımın önemini vurgulayan Doç. Dr. Gamsızkan, olabilecek tüm alternatiflerin değerlendirilmesi gerektiğinin altını çizdi. “Tedavi, yalnızca yaygın olarak kullanılan yöntemler değil, aynı zamanda hastaya en uygun olan yaklaşımdır” diyen Gamsızkan, “Şu anda aralıklı beslenme popülerlik kazanmış olabilir; yarın daha farklı bir yöntem de gündeme gelebilir. Önemli olan, yaptığımız uygulamanın ne kadar işlevsel ve sürdürülebilir olduğudur. Obezite ile mücadele, aşırı diyetlere başvurmak yerine; dengeli, sağlıklı, motivasyonel beslenme ve yeterli fiziksel aktivite ile sağlanmalıdır” şeklinde belirtti.
Tedavi önerilerinin bireyselleştirilmesi ve eşlik eden hastalıklara göre uyarlanması gerektiğini vurgulayan Gamsızkan, kilo almayı önleme, kilo vermeyi sağlama ve sürdürülebilir tedavi düzeyinde multidisipliner yaklaşımın önemini de dile getirdi.