Anne Olma Arzusu ve Alternatifler
Yönetmen, otobiyografik bir dram aracılığıyla anne olma arzusunu derinlemesine işlerken, 40 yaşındaki lise öğretmeni Rachel’in hikayesini merkezine alıyor. Rachel, biyolojik ebeveynliğin ötesinde alternatiflerin de mevcut olduğunu vurguluyor. Sıcak bir insan ilişkileri ağına sahip olan Rachel, yaşamından oldukça memnundur; babası, kız kardeşi, öğrencileri ve arkadaşlarıyla sarılmış bir hayat sürmektedir. Tutkulu bir kişiliğe sahip olan Rachel, çevresi tarafından sevilmekte ve takdir edilmektedir.
Rachel, dört yaşında Leyla adında bir kızı olan Ali’ye aşık olur. Ali’nin karısı Alice, onu terk etmiştir. Rachel, Leyla ile hemen tanışır ve ona derin bir sevgi besleyerek, öz kızı gibi ona ilgi gösterir. Bu yeni ilişkide uyum sağlamaya çalışırken, aynı zamanda yeni sorumluluklar üstlenmek zorunda kalır. Duygusal bir baskı altında hissetmeye başlar; Leyla’yı üzmesi durumunda Ali’nin onu terk edeceğinden korkmaktadır.
Açık İlişkiler ve Duygusal Derinlik
Rachel, Alice ile karşılaşır ve bu iki kadın arasında açık ve dürüst bir ilişki gelişir. Klasik boşanmış çiftlerdeki rekabet, kıskançlık ve çekişme duyguları burada yer almaz. Filmdeki tüm kadın karakterler -Rachel, Alice ve Rachel’in kız kardeşi Louana- tutucu ve dar görüşlü bir yapıya sahip aileler gibi davranmamaktadır. Rachel, Leyla ile geçirdiği yoğun zaman dilimlerinde, Ali’den çocuk yapmayı düşünmeye başlar. Babası ve Louana ile birlikte kilisede Kippur’u kutlarken, annesinin yokluğunu ve zamanın geçişini yoğun bir şekilde hisseder. Bu bağlamda, Rachel’in çocuk yapmaması, annesini erken yaşta kaybetmesiyle ilişkilendirilebilir. Jinekoloğu, ona biyolojik saatin işlemekte olduğunu ve acele etmesi gerektiğini söyler; yaşamın hem çok kısa hem de çok uzun olduğunu vurgular.
Gerçek Hayatın Yansımaları
Rachel, Ali ve Leyla’nın ilişkisi, hayatın kendisi gibi son derece gerçektir. Karakterler, diyaloglar ve motivasyonlar son derece gerçekçi ve derinliklidir; klişe anlatımlara yer yoktur. Diyaloglar incelikle yazılmış, organik bir akış içinde sunulmuştur. Cümleler yalın ve anlaşılırdır. Zamanın akışını her an hissetmekteyiz. Gündelik yaşama dair küçük ayrıntılar, özel küçük anlaşmazlıklar ve tartışmalar, onların ilişkisini güçlendirir ve ileri taşır.
Yönetmen, çıplaklık sahnelerini oldukça doğal bir şekilde ve uçucu bir anlatımla sunar. Rachel’in balkonda çırılçıplak kalması, 1940’ların İtalyan ve Amerikan komedilerini anımsatmaktadır. Yönetmenin cesur bir tercihiyle, Ali’yi duş alırken gösterirken, bu durum da izleyiciye farklı bir bakış açısı sunar. Claude Sautet’nin “Basit Bir Öykü”sündeki (1978) Marie ile Rachel arasında güçlü paralellikler bulunur. Ayrıca, Sautet’nin “Ayazda Bir Yürek”, Nelly ve Bay Arnaud ile Alan Parker’ın “Kramer Kramer’a Karşı” filmleri akla gelir.
Melankolik Bir Final
Filmin melankolik yapısı, Georges Moustaki’nin “Les Eaux de Mars” şarkısı eşliğinde evrensel bir finalle sona erer. Yönetmen, annelikten ziyade annelik duygusunu ve içgüdüsünü sorgularken, başkalarının çocuklarına karşı nasıl davranmamız gerektiği, nasıl iletişim kurulacağı ve bizi terk ettiklerinde bu durumu nasıl aşabileceğimiz gibi derin soruları gündeme getirir. Annelik içgüdüsü, ebeveynlik, değişim ve kadınları baskılayan biyolojik saat konularını irdeleyen “Başkalarının Çocukları” filminde Virginie Efira, Roschdy Zem, Chiara Mastroianni, Callie Ferreira-Goncavles ve Victor Lefebre gibi yetenekli oyuncular rol almaktadır.