Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), yaklaşık bir yıl aradan sonra sosyal medyaya yönelik yeni bir düzenlemenin hazırlıklarına başladı. Geçen yıl Ekim ayında yürürlüğe giren sosyal medya yasasının ardından, şimdi de “yalan haber ve dezenformasyonla mücadele” gerekçesiyle hem sosyal medya platformlarına hem de kullanıcılarına yönelik yaptırımlar gündeme geldi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, son zamanlarda meydana gelen orman yangınlarıyla ilgili sosyal medyada yayılan dezenformasyon ve yalan haberlerin artış göstermesi üzerine yeni bir yasal düzenlemenin yapılacağını duyurdu. Bu durum, sosyal medyaya yönelik “sansür” endişelerini de beraberinde getiriyor.
Bilişim hukuku uzmanı avukat Gökhan Ahi, sosyal medyaya yönelik yeni düzenleme hazırlığı ve bu düzenlemenin olası sorunları hakkında BBC Türkçe‘den Ayşe Sayın’ın sorularını yanıtladı. Kulislere yansıyan bilgilere göre, AKP; yeni düzenleme için Almanya, Fransa, Singapur, Rusya ve Avustralya’da gerçekleştirilen düzenlemeleri incelemekte.
‘Yalan Haber Tanımı Nasıl Belirlenecek?’
Ahi, sosyal medya alanında yapılan düzenlemelerin uygulayıcı ülkeler tarafından da eleştirildiğini belirtirken, AKP’nin yeni düzenlemesinin en büyük sorununun “yalan haber” tanımının nasıl belirleneceği olduğunu vurguladı. Ahi, bu konuda şu ifadeleri kullandı:
- “Yalan haber ile ilgili problem şu: Yalan haber tanımı nedir, bunun sınırları nasıl çizilir, hangi tür haberler yalana girebilir? Farklı sınıflandırmalar mevcut; pembe yalan, beyaz yalan, kara yalan gibi. Bu sınıflandırmanın neye göre yapılacağı belirsiz.”
Ahi, Türkiye’de hükümete yakın kaynakların, istenmeyen haberlere kolaylıkla erişim engeli koyabildiğini, sıradan vatandaşların ise benzer taleplerinin mahkemelerde karşılık bulmakta zorlandığını belirtti:
- “Sıradan bir birey başvurduğunda ifade özgürlüğü ve haberleşme özgürlüğü gibi kavramlarla karşılaşırken, bir kamu kurumunun yolsuzluk veya bir siyasi figürle ilgili haberleri kolayca engelleyebiliyor. Bu durum, tamamen işine gelen ve gelmeyen haberler arasında bir ayrım yapıldığını gösteriyor.”
Ahi, “yalan haber” veya “dezenformasyon” gerekçesiyle uygulanacak yaptırımların, habercilik açısından da sorun yaratabileceğine dikkat çekti:
- “Haberin içinde kurgu, yorum ve tahmin vardır. Eğer bu haberlere ‘yalan’ denirse ve sonrasında doğru olduğu ortaya çıkarsa, bunun sonuçları ne olacak? Endişemiz bu noktada yoğunlaşıyor.”
‘Denetleyici Kurul Oluşturulması Anayasal Sorunlar Doğurur’
Yeni düzenleme çerçevesinde bir “denetleyici” birim oluşturulması da planlanıyor. Bu bağlamda, yalan haber üreten ve yayanların, kurulacak ‘sosyal medya başkanlığı’ tarafından denetlenmesi düşünülüyor. Ahi, bu durumun anayasal dayanağının olmaması nedeniyle sorunlu olacağını ifade etti:
- “RTÜK gibi bir yapı sosyal medyayı denetleyemez. RTÜK, kanunla kurulmuş bir yapı ve yayıncıları denetliyor. Ancak sosyal medya, herkesin yayıncı olduğu bir platformdur. Her birey kendi eylemlerinden sorumlu olmalı, hukuki davalar açılabilir.”
AKP, düzenlemenin gerekçesini, özellikle orman yangınları ile ilgili sosyal medyadan yayılan yalan haber ve dezenformasyon iddialarına dayandırıyor. Ahi, sosyal medya üzerinden yapılan manipülasyonların varlığını inkar etmenin mümkün olmadığını belirtti:
- “Sosyal medyanın yapısı gereği, olaylar sonrası ilk paylaşımın defalarca yayılabildiği bir ortam var. Bu durum, kullanıcıların bilgiyi ‘yeni’ gibi algılamasına sebep oluyor.”
‘Yalan Haberlerin Önlenmesi İçin Şeffaflık Şart’
Ahi, yalnızca yasal yaptırımlar ve sınırlayıcı önlemlerle yalan haber veya dezenformasyonun önlenemeyeceğini, kişilerin haklarının korunamayacağını düşündüğünü belirtti. AKP’nin bir yıl önce sosyal medya ağlarına temsilcilik zorunluluğu getiren yasayı Meclis’ten geçirdiğini hatırlatan Ahi, uygulamada bilinmeyen “hayalet temsilcilikler” açıldığını vurguladı:
- “Kanunun bir şartını yerine getirmiş gibi görünen, ancak bireylerin hak ve özgürlüklerini korumayı hedefleyen bir mekanizma yok.”
Ahi, sosyal medyadan yayılan yanlış veya yalan bilgiye karşı çözümün “şeffaflık” olduğunu belirtti:
- “Yalan haberle mücadele, yasal düzenlemelerle değil, kurumların ve hükümetlerin kaynağından doğru ve şeffaf bilgi vermesiyle sağlanabilir. Bu şekilde dezenformasyonu engelleyebiliriz.”
Sonuç
Gökhan Ahi, hükümetlerin kamu kurumlarının şeffaf olmadığı bir ortamda bilgi kirliliğinin mümkün olabileceğini ifade etti. Bu bilgi kirliliğinden en çok iktidarların faydalandığını belirtti:
- “Sosyal medyanın kötü yanlarıyla ilgilenmek yerine, iyi yanlarını kullanmıyoruz. Sürekli olarak düzenleme yapma çabasındayız.”
Ahi, sosyal medyadan hakaret, yalan haber ve dezenformasyon suçları işleyenlere yönelik para ve hapis cezası verilmesinin de gündemde olduğunu belirtti. Ancak bu düzenlemelerin zaten mevcut olduğunu vurguladı ve ekledi:
- “Kolluk kuvvetleri açısından sorun, sosyal medya hesaplarının sahiplerinin belirlenememesi. Bu, sadece Türkiye’nin değil, diğer ülkelerin de ortak bir sorunu.”
Son olarak, iktidarın sosyal medyaya faaliyet yasağı getirilmesine yönelik bir yaptırım uygulamayacağına inanan Ahi, bu durumun hükümetin sosyal medyayı etkili bir propaganda aracı olarak kullanmasına dayandığını ifade etti:
- “Eğer faaliyet yasağı getirilirse, iktidar kendi ayağını kaydırmış olur.”