“Barda” Filminin Tiyatroya Uyarlanması: Deniz Çakır ile Röportaj
“Barda” filminin tiyatro sahnesine uyarlanması sizin için ne ifade ediyor?
– Deniz Çakır: “Barda”, Türk sinemasının önemli yapıtlarından biri ve yönetmeni Serdar Akar, bu alanda kendine has bir yer edinmiş bir isim. Sinemanın tiyatroya uyarlanması fikri benim için oldukça heyecan verici. Bu iki sanat dalının birbiriyle daha fazla etkileşim içinde olması, günümüz sanatına daha dinamik bir boyut kazandırıyor. Bu nedenle, bu projeye dahil olmak beni pek çok açıdan heyecanlandırıyor. ‘Barda’ filmindeki karakterin tiyatroda yer almaması benim için başlangıçta bir belirsizlik yarattı, çünkü filmde benim oynadığım kadının bir yeri yoktu. Ancak Serdar Akar’a ve Işıl Kasapoğlu’na duyduğum güvenle bu projeye katıldım. Gelen metin beni gerçekten mutlu etti ve bu süreçte iyi hissetmeye başladım.
Kadın Karakterin Hikâyesi ve Toplumsal Mesajı
Oyunun senaryosuna eklenen kadın karakterin hikâyesi, kadın sorunlarına nasıl bir ışık tutuyor? Sizce bu ekleme, oyunun toplumsal mesajını nasıl güçlendiriyor?
– Deniz Çakır: Bu ekleme kesinlikle güçlendiriyor çünkü iyilik ve kötülük kavramları çok tartışmaya açıktır. Neye göre iyi, kime göre iyi? Bütün bunlar hayatın içinde nasıl konumlandığımızla ve yaşadığımız koşullarla doğrudan alakalı. Dolayısıyla, sağ-sol veya kadın-erkek gibi ayrımlara gitmeden, duyguların herkes için geçerli olduğunu anlatmak önemli. Benim canlandırdığım karakter, şiddetin içinde bir kadın. Ancak kendisini dışarıya çıkardığında, bir vicdan muhasebesi yapabiliyor. Şiddet, cinsiyetsiz bir olgu. Evet, yaşadığımız toplumda kadınlar erkek şiddetine maruz kalıyor, bu bir gerçek. Ancak erkek şiddetinin yanı sıra insan şiddetini de görmeliyiz. İnsanoğlunun giderek hayvanlaştığı bir dünyada, insanın zalimliği ve kötülüğü konusunu cinsiyet ayrımı yapmadan ele almak çok daha anlamlı geliyor.
Şiddet Temasının Tiyatroda Kullanımı
İzleyiciye ne vermeyi umuyorsunuz?
– Tardu Flordun: ‘Barda’, sinemada ağır bir senaryoya sahip. Serdar Akar’ın kült filmlerinden biri. İlk konuştuğumuzda, sahnede bu kadar sert ve şiddet dolu bir hikâyenin nasıl canlandırılacağı konusunda tedirgin oldum. Ancak tiyatroda, filmdeki kadar şiddeti yansıtmıyoruz; bunu biraz daha yumuşatmaya çalışıyoruz. Oyun boyunca seyircinin, koltuklarında sıkışıp kaldığı, tam rahatlayacağı anlarda tekrar gerileceği bir atmosfer yaratmaya çalışıyoruz. İlk günkü risk ve tedirginlik hissini yavaş yavaş üzerinden atıyorum ve bence iyi bir iş çıkacak. Ekibimiz harika, bu projede hem Serdar Akar hem de Işıl Kasapoğlu ile çalışma fırsatı buldum. Deniz de rolüne mükemmel uyum sağladı.
– Deniz Çakır: Şiddeti her zaman kanla göstermek zorunda değiliz. Evet, şiddet ve kan, Tardu’nun da belirttiği gibi tedirgin edici unsurlar ama sinemada bir perde olduğu için izleyici biraz daha rahat hissedebiliyor. Tiyatroda ise amacımız bu tür bir tedirginlik yaratmak değil. İşte burada Işıl’ın zekâsı ve sanat vizyonu devreye giriyor. Şiddetin insanda yarattığı o ürpertici duyguyu sessizlikler ve gerilimlerle ifade etmek çok yenilikçi ve güzel bir yaklaşım. Bu, izleyiciye farklı bir deneyim sunuyor.
Müzik ve Oyunculuğun Birleşimi
Tardu Bey de oyunun finalinde bir şarkı seslendirecek. Deniz Hanım zaten oyunda şarkı söylüyor. Müzikle oyunculuğun birleşimi hakkında ne düşünüyorsunuz?
– Tardu Flordun: Volkan Akkoç’un müzikleri gerçekten harika. Deniz’in söylediği şarkılar, oyunun genel atmosferini destekliyor ve gergin havayı seyircinin rahatlayabileceği anlara dönüştürüyor.
10 sene sonra tiyatro sahnesine döndünüz. Canlandırdığınız karakterin karanlık yönleriyle yüzleşmek, oyuncu olarak sizin için nasıl bir deneyim oldu?
– Tardu Flordun: Zor bir karakter. Sahnedeki şiddeti ben ayarlamak zorundayım, çünkü silah bende. Aslında oyunun maestrosu gibi, hem karşı tarafla hem de kendi ekibimle sürekli etkileşim içinde olmam gerekiyor.
Karakterlerle Bağ Kurma Süreci
Bu karakterlerle bağ kurarken zorlandınız mı?
– Tardu Flordun: Eğer bu bir film olsaydı, bu kadar zorlanmayabilirdim. Ancak tiyatroda, rolü çok dikkatli bir şekilde oynamak gerekiyor.
– Deniz Çakır: Gülsüm karakterimin karanlığını içselleştirmekte zorlanıyorum. Hâlâ yeni şeyler bulmak ve karakteri derinleştirmek için çaba sarf ediyorum. Tardu’nun oynadığı Selim’in çeteye katılma nedeni, Gülsüm’ün çeteye katılma nedeninden oldukça farklı. İkisi birbirlerine temas eden acılara sahip, ancak farklı geçmişlere ve yaşam tarzlarına sahipler. Bu kadın daha entelektüel bir yapıda. Çoğu zaman, arka sokaklarda yaşayanların çete üyesi olduğu düşünülse de, üniversite okuyan, daha entelektüel bir kadının da inançlarının sarsılmasıyla karanlığın içine düşebileceğini görmek gerçekçi. Bulduğum bu sahiciliği, aşama aşama karaktere yansıtmak gerekiyor.
İnsan Doğası Üzerine Düşünceler
Seyircinin bu oyunu izlerken nelere odaklanmalı?
– Işıl Kasapoğlu: Seyircinin odaklanacağı tek şey kendi iç dünyası olmalı. Yönetmenin ve yazarın amacı, insanlara bir şey öğretmek değil, onlarla bir süre birlikte yol almak. İyi ve kötü her zaman içimizde. İnsan ne tamamen iyidir ne de tamamen kötüdür; bu durum, karşılaştığımız fırsatlar ve engellerle şekillenir. Bir yandan da, kendimizi geliştirmek için kültürel birikimimizi artırmalıyız. Daha fazla sanat eseri, müzik dinlemek ve kitap okumak, yaşamı daha anlamlı kılabilir. Ancak bazen, tek bir kelime bile hayatımızı değiştirebilir. “Kötü yetiştiler, kötüler” demek yanlıştır. En iyi yetişen insanlar bile katil olabilir. Bu oyunda “birlikte bu durumu yaşayalım” demek istiyoruz.
Bu oyununuz bir anlamda bir uyarı niteliğinde mi?
– Işıl Kasapoğlu: Evet, bu hepimize bir uyarı. Bu tür uyarılar, sinema, edebiyat ve resim gibi sanat alanlarında yüzyıllardır yapılıyor. Biz bu oyunda ders vermeyecek, kimseye bir şey öğretmeye çalışmayacağız. Sadece etrafımızda neler olduğunu birlikte keşfedelim.