Melisa Kesmez ile Yeni Kitabı ‘Çiçeklenmeler’ Üzerine
Melisa Kesmez (44), başlangıçları, kaybedişleri, kadın-erkek ilişkilerini, arkadaşlıkları ve aileyi ele alırken, kimi zaman bir evin odalarında, kimi zamansa şehirli kadının aydınlık ruhlarında dolaşarak yazan bir yazar. Yeni kitabı ‘Çiçeklenmeler’de, alışkanlıklarına ve rutinlerine hapsolmuş, kendi sınırlarının dışına çıkmaya cesaret edemeyen bir kadının, kocasının ölümünün ardından yaşadığı dönüşüm hikâyesine odaklanıyor. Kesmez, okuyucuyu değişimin kaçınılmaz zorluklarıyla ve saklı kalmış güzellikleri keşfetmeye davet ediyor.
◊ Bu kitabı yazmaya nasıl karar verdiniz?
Hikâye kafamda oluşmaya başladığında ilk önce Türkan belirdi. Kendisinin orta yaşa doğru giden biri olduğunu düşündüm ama içten içe kendini ihtiyar sanıyordu. Her şeyin bittiğini düşündüğü bir noktada, başına bir olay geliyor ve kendini sudan çıkmış balık gibi hayatın ortasında buluyor. İçsel bir çağrı duyuyor.
◊ ‘Çiçeklenmeler’ ismi oldukça umut verici bir çağrışım yapıyor…
Ben bu kitabı, 50 yıl boyunca toprağın altında kalmış ve gün yüzü görmemiş bir tohumun çatlaması gibi düşündüm. Yani, bir çeşit çimlenme ve çiçeklenme hikâyesi. Bu, geç kalmış bir çiçeklenme. Ancak bazı çiçekler baharın başında açar, hemen üçüncü gün solar. Bazı çiçekler de baharın sonunda açar ve neredeyse kışa kadar dayanır. Her çiçeğin açma zamanı farklıdır.
◊ Bu kitapla okurlarınıza vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Bir mesaj verme niyetim yoktu ama yazdıktan sonra fark ettim ki: Hayatta hiçbir zaman, hiçbir şey için geç kalmış sayılmayız. Hayatın tüm tuhaflıkları içinde, her şeye rağmen bir çaba sarf etme şansımız her zaman var. Kolay değil ama “Ölmediysek tamam, buradayız” duygusu var. Kitabın böyle bir mesajı olabilir, özellikle de kadınlar adına. Çünkü kadınlar çok hızlı vazgeçiyor ve daha çabuk yaşlanıyorlar.
◊ Türkan’ı oluştururken sizde en çok karşılık bulan duygu neydi?
Türkan’a yazarken çok üzüldüm. Çünkü sevilmeyi hak eden birisi gibi görünüyor ama hayat ona o şansı sunmamış. Eğer Türkan gibi birisini tanısaydım, ona çok sevgi göstermeye çalışırdım. “Türkan, sen bunları yaşadın ama aslında çok sevilmeye layık birisin” derdim. Bu yüzden Türkan’ın karşısına çıkardığım karakterlerde onun çocukluğunu merhamet ve şefkatle saran bir tavır oluşturmaya çalıştım.
◊ Türkan’ın cesaret arayışındaki ‘çiçeklenme’ metaforu sizin için hayatın hangi aşamasını simgeliyor?
Ben 20’li ve 30’lu yaşlarımda çiçeklenme dönemini yaşadığımı düşündüm. Gerçekten zorlandığım zamanlar da oldu ama o dönem çiçeklenmeye çok fırsat buldum. Şimdi ise, o kadar da bilinçli olmadığımı ve yaşadığım mutluluk ya da sevinçlerin daha çok anlık olduğunu fark ediyorum. Şu anda hayatın çok dışında bir yerde mutluluk bulmaya başladığım yaşlarda olduğumu hissediyorum. O çiçeklenmenin dışarıda bir şey değil, daha çok içimde olduğunu yeni anlamaya başladım. Bu nedenle çiçeklenmeler deyince aklıma biraz da bu ileri yaşlar geliyor.
◊ Genç hemcinslerinize vereceğiniz en önemli tavsiye ne olurdu?
Ben “Bu dünyayı kadınlar kurtarır” diyorum. Bir erkekle hayatını birleştirmenin, genel olarak bu potansiyeli öldüren bir yanı var. Bence herkesin, özellikle 30’lu yaşlardaki yalnızlığa ve kendi yolunu çizmeye ihtiyacı var. Evlilik, kültürel bir zemin üzerine kurulsa da, çok özgürlükçü bir yapısı olsa bile kadından çok fedakârlık bekliyor. Yalnızlık, arkadaş dayanışması ve kız kardeş dayanışması benim için çok daha kıymetli.
‘BİR BAYKUŞ GİBİ YASAYORUM HAYATIN İÇİNDE’
◊ Yazar olmak çocukluk hayaliniz miydi?
Bir çocuk olarak kendimi biraz yalnız hatırlıyorum. Kitaplar benim kurtarıcım oldu. Okumakla yazmak hep yan yana ilerledi benim için.
◊ Aynı zamanda tiyatro metinleri çeviriyorsunuz. Çevirmek mi, baştan sona bir hikâye kurgulamak mı daha keyifli?
Çeviri yapmak benim için oldukça keyifli. Yaptığım çeviriler sadece İngilizceden Türkçeye değil, ben buna “Türkçeleştirmek” diyorum. Ancak öykü yazmak başka bir şey. Kendi alanım orası. Kendi kendime yaşadığım, kimseye hesap vermediğim, daha özgür bir alan.
◊ İlhamınızı çevrenizdeki kadınlardan mı alıyorsunuz?
Ben çok dikkatli gözlemleyen biriyim. Hayatı bir baykuş gibi izliyorum. Ancak yolumun hiç kesişmeyeceği birini hiç yazmadım. Karakterlerim, tanıdığım kadınlar. Sonuçta, herkes biraz da kendini yazıyor.