Gıda Bağımlılığı: Modern Toplumun Gizli Tehlikesi
Bağımlılık denilince akla genellikle alkol ve tütün ürünleri gelir. Ancak, yetişkinlerin %14’ünü ve çocukların %15’ini etkileyen bir bağımlılık türü daha var: Gıda bağımlılığı. Uzmanlar, son 50 yıl içerisinde hâkim olan beslenme trendleri sonucunda, aşırı işlenmiş gıdaların Batı toplumlarında insanların beslenmelerinin yarısından fazlasını oluşturur hale geldiğini vurguluyor. Bu aşırı işlenmiş gıdalar, vücudun yağ ve şeker sensörlerini tetikleyerek dopamin salgısını arttıracak şekilde tasarlanıyor. Sonuç olarak, bu durum sürekli daha fazlasını istememize yol açıyor.
Mart 2022’de yayımlanan gıda bağımlılığına odaklanan bir araştırma, bu konuda önemli veriler sunuyor. Araştırmanın yazarlarından Michigan Üniversitesi psikoloji profesörü Ashley Gearhardt, National Geographic’e yaptığı açıklamada, “Farkında olmadan, bu gıdalar da insanları alkol ve tütün ürünleriyle aynı seviyede etkileyerek önlenebilir ölümlere yol açıyor” dedi.
Besinlerin Beyin Üzerindeki Etkisi
Besinlerin beyinlerimiz üzerindeki etkisi oldukça karmaşık yollarla gerçekleşiyor. Bu etkilerden en önemlisi, bir nörotransmitter olan dopamin salgısıdır. Bağımlılık yapan maddelerde olduğu gibi, gıdaların tüketimi de dopamin salgılar. Ancak yaygın bir yanlış anlamanın aksine, dopamin, aldığımız keyfi artırmaz. Bu nörotransmitterin asıl işlevi, bizi besleyici gıdaları tüketmeye ve üremeye teşvik etmektir. Dopamin salgısı ne kadar yüksekse, o davranışı tekrarlama olasılığımız da o kadar artar.
Yağ ve şeker tükettiğimizde, ağızdaki sensörler, beynimizin hareket ve ödül davranışlarından sorumlu bölgesi olan striatumda dopamin salgılanması için gerekli mesajları gönderir. Virginia Teknoloji Üniversitesi Fralin Biyomedikal Araştırmalar Enstitüsü’nden Alexandra DiFeliceantonio, ağızdaki algılama sürecinin hikayenin sadece bir kısmı olduğunu belirtiyor. Bağırsaklarımızdaki ikincil sensörler de sindirim sırasında şekeri ve yağı algılayarak beyne yine aynı bölgede dopamin salgılanması için sinyal gönderiyor.
Aşırı İşlenmiş Gıdaların Çekiciliği
Şekerin varlığına dair sinyallerin bağırsaktan beyne nasıl gönderildiği hala araştırılmakta, fakat yağ ile ilgili sinyallerin nasıl iletildiği net bir şekilde biliniyor. Üst bağırsakta yağ tespit edildiğinde, bu mesaj, sindirim ve solunum gibi birçok bilinçsiz fonksiyonu kontrol eden vagus siniri aracılığıyla arka beyin üzerinden striatuma iletiliyor. Yağ ve şeker açısından zengin gıdalar, striatumdaki dopamin düzeyini normalin %200 üzerine çıkarabiliyor. Benzer bir artış, en yaygın bağımlılık türleri arasında yer alan nikotin ve alkolde de gözlemleniyor. Şeker üzerine yapılan bir araştırmada dopamin düzeylerinin %135-140 arttığı, yağ üzerine yapılan başka bir araştırmada ise bu artışın %160 olduğu tespit edildi.
Ayrıca, yağın dopamini artırma etkisinin şekere kıyasla daha geç ortaya çıktığı da belirlenmiştir. Uyuşturucu maddeler söz konusu olduğunda ise bu artış, maddenin niteliğine bağlı olarak %300 ila %1000 oranlarında değişmektedir.
Gıda Üretimindeki Değişim
Besinlerin beynimiz üzerindeki etkileri anlaşıldıkça, üreticiler yediklerimizi vazgeçilmez kılacak stratejiler geliştirmeye başladı. Günümüzde tükettiğimiz gıdaların yağ ve şeker içeriği, geçmişte tükettiklerimize kıyasla çok daha yüksek seviyelere ulaştı. Ayrıca, gıdaların dokularıyla oynayarak (örneğin dondurmanın pürüzsüz ve kremsi hale getirilmesi) araştırmacılar yemek yeme eylemini hiç olmadığı kadar keyifli hale getirdiler.
Geçmişte insanlar, yemeklerini işlenmemiş gıdaları kendileri işleyerek üretiyorlardı. Örneğin, kekler un, yumurta ve şekerin karıştırılıp pişirilmesiyle yapılıyordu. Ancak günümüzde, her yerde bulabildiğimiz hazır kekler, gıdaların damıtılmasıyla elde edilen nişasta ve hidrojene yağ gibi malzemeler kullanılarak üretiliyor. Yapay aromalar, sıvı yağ ve suyun birbirinden ayrılmasını önleyen emülsifiye ediciler, besinlerin yapısını ve dokusunu koruyan stabilize ediciler, yediklerimizi daha çekici hale getiriyor fakat nihayetinde sağlığımıza zarar veriyor.
Bağımlılıkla Mücadele Yöntemleri
DiFeliceantonio gibi uzmanlar, aşırı işlenmiş gıdalarla işlenmemiş gıdalar arasındaki farkı gözetmemiz gerektiği konusunda uyarıyor. Bu ayrımın farkında olmak, beslenme ile ilgili sağlık sorunlarından kaçınmanın ilk adımı olarak değerlendiriliyor. Gearhardt, bağımlılık yapan yiyeceklerden uzak durmanın zor olduğunu belirterek, “Bu yiyecekler biyolojimizi bize karşı kullanıyor. Bu yiyeceklere yönelmenize neden olan şeyleri öğrenin. Bu bazı duygular, yerler ya da zaman dilimleri olabilir. Farkında olun ki dürtü anlarında başa çıkmak ya da stratejiler geliştirmek için elinizde alternatif yollar olsun” diyor.
Son yıllarda yapılan araştırmalar, gıda bağımlılığı ile ilgili varsayımların bazılarının yanlışlığının kanıtlanması üzerine yeni sorular sormaya başladı. Örneğin, tolerans ve yoksunluk konuları yeniden tartışmaya açıldı. Gıda bağımlılığı olan kişilerin yoksunluk kaygı, mide bulantısı, baş ağrısı gibi rahatsız edici etkilerden kaçınmak için kompulsif biçimde yemeye devam ettiklerine inanılıyordu. Ancak DiFeliceantonio, “Aslına bakılırsa bu doğru değil. Uyuşturucu bağımlılığıyla ilgili teorilerin çoğu alışkanlıklarla veya yoğun dürtülerle ilgilidir” diyor.
Gıda bağımlılığı ile ilgili araştırmalar devam ederken, çözüm yolları da gündeme geliyor. Gearhardt, cevabın açık olduğunu ancak kesinlikle kolay olmadığını belirtiyor. Sigara tüketimini sınırlandırmak için uygulanan yüksek maliyet ve pazarlama kısıtlamalarının bağımlılık yapan gıdalar için de uygulanması gerektiğini savunuyor. Gıda bağımlılığı ile savaşmanın başka yolları da olduğunu vurgulayan Gearhardt, bu konuda farkındalığın artırılması gerektiğinin altını çiziyor.