Rusya’da Siyasi Kriz: Prigojin’in Başarısız Ayaklanması
Wagner grubu lideri Prigojin’in gerçekleştirmeye çalıştığı başarısız ayaklanma, Rusya’da 30 yıl aradan sonra meydana gelen ilk ciddi siyasi krizi oluşturdu. Evet, 1990’ların başında 1. ve 2. Çeçen savaşları yaşanmış ve 2000’lerin ilk yarısında Çeçen kökenli bazı militanların karıştığı terör eylemleri görülmüştü. Ancak, Rusların birbirine karşı savaşması, 30 yıl sonra ilk kez gözlemleniyor. Kafkasya dışındaki Rusya, uzun bir süre boyunca siyasi istikrar içinde kalmıştı. Şimdi ise bu tablo büyük bir değişim geçiriyor.
Putin, cumartesi günü olayları 1917 devrimlerine (Şubat ve Ekim devrimleri) benzeterek hem kendi muhafazakâr yönünü gözler önüne serdi hem de bu gelişmelerden ne derece korktuğunu açıkça ifade etti.
Rusya Muhalefeti
Rusya’daki muhalefet, çeşitli gruplardan oluşuyor. Bunların başında parlamento içi muhalefet geliyor. Bu gruba, “düzenin muhalefeti” diyenler de var. Parlamentoda temsil edilen bu partiler, hükümeti eleştiriyor fakat Putin’e yönelik eleştirileri sınırlı kalıyor. Birçok noktada onunla işbirliği yapmayı tercih ediyorlar. Diğer bir grup ise Batı eğilimli liberal muhalefet. Batı medyası ve Batılı ajanslardan haber alan bizim basın, bu muhalefet grubuna fazla değer veriyor. Ancak, bu kişilerin Rusya’da geniş bir kitle tabanı bulunmuyor; onların destekçisi genellikle Moskova ve St. Petersburg gibi büyük şehirlerdeki dar bir çevreyle sınırlıdır. Çünkü toplumun büyük bir kesimi, Rusya’nın yeniden süper güç olmasını destekliyor. Bu nedenle Putin’in dış politikası geniş bir kamuoyu desteği buluyor.
Ancak, Putin için en büyük tehlike radikal milliyetçi kesimlerden gelebilir. Putin’in iktidarını sarsacak olanlar, “Neden Ukrayna’ya müdahale ediyoruz?” diyenler değil, “Neden Ukrayna’da başarısız olduk?” diyenler olacaktır. Wagner grubunun lideri Prigojin, tam anlamıyla bu kesimin temsilcisi konumundaydı. Savaşın başından beri Rusya Savunma Bakanı Şoygu’yu beceriksizlik ve yolsuzlukla suçluyordu. Cumartesi günü ise doğrudan Putin’e karşı bir tavır aldı. Her ne kadar Putin’i doğrudan suçlamaktan kaçınsa da, otoriter rejimlerde iktidara karşı bayrak açanlar genellikle baştaki lideri eleştirmekten çekinirler; bunun yerine çevresindekileri suçlayarak, “Cumhurbaşkanımız iyi, fakat çevresindekiler onu yanıltıyor” şeklinde bir söylem izlerler.
Kaybedenler
Prigojin, hem halk hem de devlet yetkilileri nezdinde sevilen bir figürdü. Ancak, destek beklediği bazı üst düzey yöneticilerden gereken desteği bulamayınca duraksamak ve Rusya’yı terk edip Belarus’a sığınmak zorunda kaldı. Dolayısıyla, bu olayların birinci kaybedeni Prigojin oldu. Fakat diğer bir kaybeden de Putin. Zira çeyrek asra yaklaşan iktidarında böyle bir olayla karşılaşması, onun için ciddi bir zafiyet anlamına geliyor. Üstelik Rusya gibi kendisini hâlâ süper güç olarak gören bir ülkedeki siyasi krizin, Belarus lideri Lukaşenko’nun girişimiyle çözülmesi oldukça dikkat çekici. Lukaşenko, pek çok açıdan Putin’e bağımlı hale gelse de, sonuçta başka bir ülkenin lideridir.
Rusya’daki bu olayların arkasında ABD’nin olduğu yönünde söylentiler var. Bu durum mümkün. Zira ABD, 2000 yılında Sırbistan’da Miloşeviç’i devirirken milliyetçilerden yararlanmıştı; ancak iktidara gelen radikal milliyetçiler, Miloşeviç’ten daha teslimiyetçi bir politika izlemişlerdi. Putin, Prigojin krizini atlatmayı başarabilirse bile, iktidarının kayganlaştığı gerçeği ortaya çıkmış durumda.
İletişim: [email protected]