Aşk ve DNA: Bilimle Eşleşmek
Klasik aşk hikayeleri genellikle iki yabancının göz göze gelmesiyle başlar; fakat Cheiko Mitsui için bu hikaye, yanağının iç kısmından aldığı bir DNA örneğiyle başladı. Mitsui, bu örnek sayesinde aradığı sorunun cevabını bulmuş ve gelecekteki eşiyle mükemmel bir eşleşme gerçekleştirmişti. Günümüzde birçok çöpçatanlık sitesi, “genetik uyum” sağlamak amacıyla DNA testlerini kullanıyor. Peki, aşkı bulmak için bilime başvuran insanlar bu konuda neler düşünüyor?
‘Hayatımı değiştirdi’
Cheiko Mitsui, DNA eşleştirmesini keşfetmeden önce on yıl boyunca aşkı aradığını ifade ediyor. Japonya’nın Hokkaido adasında yaşayan 45 yaşındaki Mitsui, 35 yaşında boşanmış ve aşk konusunda artık şansının kalmadığını düşünmeye başlamıştı. Bu dönemde Cheiko Date adlı çöpçatanlık platformuyla tanışmış. Bu platform, 20 yıl boyunca 700 çifti bir araya getirdiğini iddia eden bir çöpçatanlık hizmeti sunuyor. 2014 yılında İsviçre merkezli GenePartner adlı şirkette çalışmaya başlayan Mitsui, bu süreçte genetik testlerin eşleştirmeye katkı sağlayacağını öğrenmiş.
GenePartner’ın kurucusu genetikçi Dr. Tamara Brown, “Bir ilişkinin başarılı olması için iki temel unsurun bir arada olması gerekiyor; biri biyolojik eşleşme, diğeri ise sosyal uyum,” diyor. Mitsui, bu bilgiyle birlikte uzun yıllar yaptığı arayışta yeni bir kapı açıldığını hissetmiş.
Bağışıklık Sistemi ve Genetik Eşleşme
DNA eşleştirmesinde, yanağın iç kısmından alınan sürüntü örneğinde insan lökosit antijen sistemi (HLA) genlerine bakılıyor. Dr. Brown, HLA’nın bağışıklık sisteminde önemli bir rol oynadığını belirtiyor. HLA çeşitliliği, daha sağlıklı bir bağışıklık sistemi için kritik bir işaret olarak kabul ediliyor. “Dişi ve erkek memeliler, hastalıklara karşı daha dayanıklı bebekler dünyaya getirmek için bu HLA’ları tespit edebiliyor,” diyor Dr. Brown.
Bu araştırmaların kökleri, 1995 yılında İsviçreli araştırmacı Dr. Claus Wedekind’in gerçekleştirdiği “terli tişört araştırması”na kadar uzanıyor. Bu çalışmada, kadın öğrencilere farklı erkeklerin iki gün boyunca giydiği tişörtler verilerek kokuları puanlamaları istenmişti. Sonuçlar, kadınların kendi HLA genlerinden farklı genlere sahip erkeklerin tişörtlerini tercih ettiklerini göstermişti. Dr. Brown, GenePartner’ın bu teoriyi 250 evli çift üzerinde test ettiğini ve benzer sonuçlar elde ettiklerini aktarıyor.
“Birisiyle tanıştığınızda, görünüşünden ziyade başka bir şeyin etkisinde kaldığınızı hissediyorsanız, bu genellikle o kişinin HLA’sıyla ilgili içgüdüsel bir çekimdir,” diyor Dr. Brown. “Bu, çok temel bir içgüdü; herkesin başına gelebilecek bir durum.” Mitsui, DNA analizinin uzun vadeli partnerini seçmede ona yardımcı olmasını umuyor.
Mitsui, Eylül 2018’de ortak ilgi alanları ve değer verdikleri konular bakımından 45 yaşındaki Tomohito ile eşleştiğini ve bir ay çıktıktan sonra DNA analizi yaptırma kararı aldıklarını belirtiyor. “Sonuç yüzde 100 uyumlu çıktı. Beklediğimden daha iyi bir sonuç aldım ve bu beni çok mutlu etti,” diyor. İki hafta sonra evlenme kararı almış ve Eylül 2019’da evlenmişler. Mitsui, genetik test sonucuyla kendisini daha güvenli hissettiğini ifade ediyor. “DNA testi yaptırmasak evlenir miydim bilmiyorum. Belki evlenirdim, ama test sonucu bu kararı almama yardımcı oldu. Bu nedenle hayatımı etkileyen bir unsur oldu.”
Eşleşmede Genetik Etkisi “Biraz Abartı”
Ancak Brezilya’daki Sao Paulo Üniversitesi’nden genetik bilimci Dr. Diogo Meyer, DNA testleri konusunda dikkatli olunması gerektiğini vurguluyor. “Biriyle uyumlu olma veya olmama durumunun genetik olarak belirlendiğini söylemek biraz abartı. Bu konu hala tartışmalı. Bazı araştırmalar, HLA genleri farklı olan kişilerin seçildiğini gösteriyor, fakat böyle bir etkinin olmadığını savunan araştırmalar da mevcut,” diyor Dr. Meyer.
Dr. Meyer, bu durumu “yazı-tura”ya benzetiyor ve “etkisi neredeyse rastgele denecek kadar düşük,” diyor. Japonya’dan 32 yaşındaki Ami de DNA eşleştirmesi ile “ömrünün geri kalanını geçirecek kişiyi” bulmayı hedefliyor. Cheiko Date’nin DNA testine geçen yıl kayıt yaptırdıktan sonra iki erkekle çıkmış. Ami, bu durumu testin işe yaradığına dair bir gösterge olarak değerlendiriyor: “İlk iki erkekle tanıştığımda, çok hoş ve iyi eğitimli centilmenler olduklarını gördüm. Ama ilginç olan, onların çok iyi olduğunu bilsem de içimde bir eksiklik hissettim. Onlarla kendimi rahat hissetsem de daha fazlası yoktu. Bu benim açımdan oldukça ilginç bir sonuçtu.”
- İnsanlar aşk için neleri gözden çıkarıyor?
- Tinder kullananların sayısı arttı, ancak işsizlik nedeniyle ücretli hizmet alanların sayısı azaldı.
- İtalya’da sosyal medyada ‘bekarım’ diyen evli bir adam kusurlu bulundu.
- Facebook, çöpçatanlık özelliğini ABD’de uygulamaya açtı.
‘Hızlı Karar Vermeyi Sağlıyor’
Dr. Brown’ın ekibi, çiftlerde “dostluğa dayalı” çekim ile cinsel çekim analizleri de yapıyor. “Bazıları tutkulu bir ilişkiye önem vermiyor; birinin dostluğunu ve desteğini arıyor. Bu durumda aileden biri gibi hissettiği biriyle eşleşmek mümkün. Özellikle daha ileri yaşlardaki bireyler için, çocuk istemiyorlarsa bu tür bir eşleşme daha olası,” diyor Dr. Brown. Cheiko Date, DNA testi yaptırmak isteyenlerin çoğunun iyi eğitimli ve üst kademe görevlere sahip, birini bulmaya zamanı olmayan kişiler olduğunu belirtiyor. “İnsanlar DNA testi yoluyla daha hızlı karar verip daha güvenli hissediyorlar. Onlara bu hissi verebildiğim için mutluyum,” diyor Mitsui.
‘İlişkiyi Bitirebilirdi’
Avustralya’nın Queensland bölgesinde yaşayan Melissa, erkek arkadaşı ile test yaptırmaya karar verdiklerinde “zor bir dönemden geçtiklerini” ifade ediyor. Daha önce birçok ilişki yaşamış ve bu ilişkilerini sürdüremediği için zaman kaybı yaşadığını düşünüyormuş. 2017’de Tinder’da Mez ile tanışmış ve onun kendisi için doğru kişi olduğunu düşünmüş. Ancak ilk yıl, ilişkileri inişli çıkışlı geçmiş. Kısa bir ayrılık döneminin ardından tekrar bir araya geldiklerinde, Melissa onu genetik uyum testi yaptırmaya ikna etmiş.
DNA Romance adlı şirketin yaptığı testte yüzde 98 uyum çıkmış. HLA genlerinin ne kadar farklı olması durumunda uyum oranının o kadar yüksek çıkacağı belirtiliyor. “Bunu bilmek ekstra güven verdi. Benim için yeni bir teyit gibiydi,” diyor Melissa. Almanya’daki Max Planck Enstitüsü’nden genetikçi Rodrigo Barquera, partner seçiminde HLA genlerinin rolüne dair bazı veriler olsa da, bir ilişkinin ne kadar başarılı olacağını öngörmek için bunun yeterli olmadığını savunuyor. “Genler çiftleşme ve gelecek kuşağı yaratma kaygısı taşıyor, başka bir şeyi umursamıyorlar. İnsan ilişkileri ise çocuk sahibi olmaktan çok daha karmaşık bir durum,” diyor Barquera.
Melissa, DNA testinin kendilerini daha güvende hissettirdiğini, evlendiklerini ve ilk çocuklarına hamile olduğunu belirtiyor. Yeni evli çift Sienna ve Rodrigo Meneses ise DNA uyumu testine sıcak bakmadıklarını ifade ediyor. İlişkilerinin çok iyi olduğunu düşündüklerini belirten çift, “Sadece merak gidermek için” ve sistemi teste tabi tutmak için denemeye karar vermişler. Test sonucunda uyum oranı yüzde 90 çıkmış. “Birbirimize karşı doğal hislerimizin bilimsel olarak da kanıtlanması, ikimizi de çok şaşırttı. Aramızdaki bağın derinliğini sonuçta görmekten mutluluk duyduk ve kendimizi güvende hissettik,” diyor Melissa.
Dr. Meyer, ilişkilerde genetiğin devreye girmesinin “bilimin nasıl satıldığı ve nasıl algılandığı” konusunda önemli şeyler ifade ettiğini belirtiyor. Testler ve istatistikler içerdiği için bilimin gerçeğe daha yakın olduğu düşünülüyor ve diğer bilgilerden daha güvenilir bulunuyor. “Bu bilimin kapasitesini fazlaca abartmak olur,” diyor Dr. Meyer.