Pandemi Döneminde Yaşanan Zorlayıcı Duygular
Pandemi süreci, pek çok insanı kaygı, korku ve stres dolu düşüncelerle baş başa bırakmıştır. Bu tür dönemlerde, bireylerin ilk tepkileri genellikle bu olumsuz duygularla yüzleşmekten kaçınmak ya da bu duyguların etkisi altında kalmak şeklinde olmaktadır. Örneğin, zihindeki düşünceler öylesine yoğun bir şekilde meşgul edebilir ki, bu durumun farkına bile varmak zorlaşır. Kişi, bir kitabın sayfasını okurken, nerede olduğunu ya da neyi okuduğunu bile hatırlamayabilir; bu da yeniden ve yeniden okumak zorunda kalmasına neden olabilir. Zihin, çoktan başka düşüncelere dalmış durumda olabilir. Bazı durumlarda ise zihin, sorunları bir kenara atarak onları yok sayma eğiliminde olabilir. Bu gibi anlarda, uzun soluklu diziler, filmler veya aşırı yeme halleri bireyin kurtarıcısı haline gelebilir. Ancak, bu kısa vadeli çözümler uzun vadede kişiyi rahatlatmaktan çok uzak kalmaktadır. Birey, kendisiyle yalnız kaldığı anlarda, yine aynı duygularla karşılaşır. Peki, alternatif bir yol olarak ne yapılabilir? Açık bir farkındalık ile zorlayıcı duygularla yüzleşmek, onları kabul etmek ve bu kabulle birlikte aktif adımlar atmak en sağlıklı yöntemlerden biridir.
Dikkat Dağınıklığı ve Zihin Uçuşması
Dikkat dağınıklığı ya da “zihin uçuşması” yaşıyorsanız, bu durum açık farkındalık kavramını anlamayı gerektirir. Açık farkındalık, bireyin esenlik hali üzerinde önemli bir rol oynar ve erken uyarı sinyallerini yakalamayı sağlar. Zorlayıcı durumların; davranışsal, fizyolojik, duygusal ve bilişsel sinyalleri vardır. Örneğin, bir işe emek harcarken, o işi yaparken ya da bir kişiyi dinlerken odaklanma sorunu yaşıyorsanız, zihin başka bir yerde olabilir. Yapılan işte nerede kaldığınızı hatırlayamıyorsanız, bu durum zihin uçuşması olarak tanımlanabilir. Günümüzde, sağlıklı bireyler tarafından genellikle “dikkat dağınıklığı” olarak adlandırılan bu tablo, aslında tam olarak budur. Bu tür durumlarda düşüncelerden kaçmak ya da onları kontrol altına almaya çalışmak çoğu zaman yararlı olmayacaktır.
Düşünmemeye Çalışmak Sorunları Çözmez
Kendini başarısızlık korkusuyla sıkıştıran bir birey, sürekli olarak ders çalışabilir ya da işini kaybetme korkusuyla işkolik bir hale gelebilir. Bazı insanlar ise sorunlarını düşünmemeye çalışmanın yollarını ararlar. Ancak, zihin durmaz ve sürekli düşünceler içinde kaybolarak kişiyi olumsuz etkiler. Motivasyonu düşen bir birey, işine odaklanamaz, görevlerini sürekli erteleyerek zamanında tamamlayamaz, zaman yönetimi becerisini kaybeder ve hedef koyma konusunda zorluk yaşar. Bu olumsuzluklar zamanla uykusuzluk, aşırı yeme gibi fizyolojik sorunları da beraberinde getirir. İştahta farklılıklar oluşur, kişi sık sık uyanır, dinlenmeden kalkar, uyku kalitesi bozulur ve keyif aldığı şeylerden bile tat alamaz hale gelir. Bunalma, sıkılma ve tükenmişlik hissi, duygusal sinyaller olarak kendini gösterir. Tahammülsüzlük de yine duygusal sinyaller arasında yer alır.
Sorun Fark Edilse Bile Ne Yapılacağını Bilememek
Kişinin zorlandığı deneyimlere; bir kişi, olay, duygu veya ilişkiler sebep olabilir. Bu duygularla ve durumlarla yüzleşmek yerine, bireylerin deneyimin bizzat kendisiyle yüzleşmesi ve bu durumu sağlıklı bir şekilde kolaylaştıran desteklerle ele alması, psikolojik iyi oluş hali için hayati bir adımdır. İnsanlar çoğu zaman zorlayıcı durumların ya da duyguların iş yoğunluğu veya stresten kaynaklandığını düşünür. Ancak bu zorlayıcı durumun sonuçlarını yaşarken, sebeplerin ve tetikleyicilerin ne olduğu göz ardı edilebilir. Eğer sebepler fark edilse bile, birey ne yapacağını bilemeyebilir. Yaşadıkları durumla baş etme yöntemlerinin ne kadar etkili olduğu da önemlidir. Koruyucu ruh sağlığı, yaşanan zorlayıcı duygu ve durumların tetikleyicilerine odaklanarak bireyi daha sağlıklı bir zihin haline ulaştırabilir.
Fark Et, Kabul Et, Dönüştür
Kişi yaşadığı duyguları üç aşamada ele alabilir: İlk olarak, yaşanan duyguyu anlayabilmek önemlidir. Şu anki duygum nedir? Duygu tonum nedir? Bu duygumun bana ne anlatmak istediği nedir? Bu sorular, yaşanan duygulara anlam vermeyi destekler. İkinci aşamada, zorlayıcı duygu deneyimini tetikleyen özellikler ve bireyin hangi ihtiyaçlarına yönelik otomatik tutum ve davranışlar sergilediği ele alınabilir. Üçüncü aşamada ise, benzer bir durumda bir daha kalındığında, bireyin anlaşılmış olan duygusal ihtiyaçlarını kendine ve başkalarına nazik ve saygılı bir şekilde nasıl tamamlayabileceği tartışılabilir. Birçok kişi, zorlayıcı deneyimlerini en son noktaya gelene kadar profesyonel yardım almayı düşünmez ve bu aşamada bu deneyimlere sakinlikle yaklaşmak daha zorlayıcı ve karmaşık hale gelebilir. Fark etmek, kabul etmek ve ardından aktif dönüşüm gerçekleştirmek, basit gibi görünen ama uygulanması zor olabilen tutumsal değişiklikler içerir. “Fark etmek”, bilinçli olarak fark etmediklerimizi anlamak için bir beceri geliştirmeyi gerektirirken; “kabul etmek” ise içinde bulunulan duruma karşı bir teslimiyet değil, durumu olduğu gibi kabullenme halidir. Sonuç olarak, aktif dönüşüm adımı tüm bunlardan sonra atılabilir.